Sabah olduğunda, geriye kalan bir günü güzel geçirmek için bütün öğrenciler gönüllerince eğleniyordu. Taehyung ise buram buram vanilya kokusu eşliğinde güzel bir uyku çekmekle meşguldü. Ta ki, burnunun ucundan ısırılana dek.
"Jeon Jungkook, seni boğmak istiyorum."
"Eh, ben de seni öpmek istiyorum." Jungkook sevgilisinin hafiften halkalar oluşmaya başlamış gözaltlarından öptü. Doğru düzgün yemiyordu ve dün pek iyi bir akşam geçirmediği ortadaydı.
Jungkook derin bir nefes verdi, onu böyle görmek pek hoşuna gitmiyordu.
"Ben Jimin'in yanına gideceğim, sonra yanına gelirim olur mu?" daha az önce kendisini boğma tehditleri savuran küçüğüne bakıp gülümsedi genç adam, başını eğerek dudaklarına ufak bir buse bıraktı.
"Tamam güzelim, ben de üstümü değiştireyim sonra odama gider biraz şirket dosyalarıyla ilgilenirim."
Esmer olan başını olumlu anlamda salladıktan sonra yataktan kalktı, banyoya doğru adımlarken aklında Jimin vardı. Sinirliydi fakat kırgınlığı ağır basıyordu. Ona ihtiyacı olduğu anda kaybolmuştu ve henüz Yoongi ile sevgiliyken de böyle bir kavga etmişlerdi.
Musluğun başlığını alt kısmından ittirerek yukarıya kaldırdığında, muhtemelen soğuk olan suyun sesi kulaklarına dolmaya başlamıştı. İnce, zarif ellerinden birini soğuk olduğuna ürpermesiyle beraber kanaat getirdiği suyun altına soktu, iyi hissetmiyordu. İki elini birden ıslattıktan sonra yüzünü hızlıca yıkamış, sabunluğun yanındaki tarak yardımıyla saçlarını geriye doğru dağınık bir şekilde yatırdıktan sonra musluk başlığını kapatıp banyodan çıktı, sevgilisi uyuyakalmıştı. Uyandırmak istemedi, nasıl kıyabilirdi ki? Masum bir bebek gibi görünüyordu. Sessiz adımlarla yanına yaklaşarak düzenli nefesler alıp veren bedenin yüzüne doğru eğilmiş, elmacık kemiğindeki yara izinin tam üzerinden öpmüştü hafifçe.
Ardından doğrularak dolabına doğru ilerledi, kapakların çok gıcırdamaması için dualar ederken, istediği olmuş ve dolap kapaklarını çok az yükselen gıcırtı sesiyle aralamıştı. Üst rafların birinden sarkan kırmızı bandanasını gördüğünde heyecanla parmakları arasına alarak başına geçirdi. Kendini ferahlamış hissediyordu. Üzerindekileri çıkardıktan sonra kendisine siyah, dar pantolon seçtikten sonra bir çırpıda giyerek irislerini kısa bir süre kendi üzerinde gezdirdi, beğenmişti.
Hava serin olduğundan beyaz sweatini askıdan çekip alırken, üzerinden yayılan çiçeksi kokuyla dudaklarını büzmüştü. Taehyung böyle kokuları sevmezdi.
Yine de umursamayarak kapşonunu başına geçirdiği gibi Jimin'in kapısına ilerlemeye başladı. Elleri sweatinin cebinde birbirine kenetlenmiş, bakışları adımlarını seyredalmıştı.
Çok geçmeden parmak arası terliklerinin önünde, kahverengi kapı belirmişti. Yere çöküp kapıdan çıkmasını beklemeyi planlıyordu, öyle de yaptı. Jimin, kapıdan çıkana dek bekledi fakat açılan kapıdan çıkan kişi Min Yoongi olmuştu. Yoongi, kapının önünde bağdaş kurmuş oturan bedene bakarken gözlerinı kıstı. Kapıyı ardından kapatırken eğilip kuzeninin gözlerine baktı.
"Geçsene içeri, neden buradasın?"
"Konuşma benimle.'' küçük bir çocuk gibi huysuzlanıp kollarını göğsünde birleştirirken Yoongi onu anlamakta zorlandığını fark etmişti.
"Taehyung, neden böyle yapıyorsun?" ikisi, eskiden Jimin ve Taehyung nasıllarsa öylelerdi. Kardeş gibilerdi, hiçbir zaman kuzenlik nedir bilmemişlerdi fakat şu an tam da iki yabancıyı andırıyorlardı.
"Onu benden alıyorsun. Sürekli seninle olmasını istiyorsun. Hep böyle yaptın. Jimin'i terk eden sensin, şimdi ne diye geldin ve onu benden almaya çalışıyorsun? Dün gece ne kadar kötüydüm haberin var mı? Jimin siktiğim telefonunu açmadı ve adım gibi eminim ki seninleydi." Taehyung, kuzeninin yanağına yerleştirdi ellerinden birini. Hafifçe okşarken parmağındaki ıslaklıkla kaşlarını çattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tell me pretty lies, yoonmin
Fanfictionyoongi gitti, jimin bitti. yoongi geldi, jimin yitti.