2. Bölüm

38 1 0
                                    

Bu bölüm nathulisin ağzından değil. Normal bir insan :D İyi okumalar ^^

1. 2. 3. 4...17.

"Hıck!"

"Oh! Müzik aşkına, nefessizlikten öleceğim."

Şu tıp denen şey neden hıçkırığa bir çözüm bulmuyor?

Lanet hıçkırığın geçmesi için saçma sapan şeyler yapıyordum ve bunlardan biri de az önce yaptığım, yüzümün kıpkırmızı olmasına neden olan nefes tutma yöntemiydi.

Üstelik iki saatir bu sıkıcı evimin sıkıcı koltuğunda sıkmaktan başka hiçbir şey yapmıyordum. Cidden sıkılmıştım. Sıkılma sözcüğünü kullanmaktan sıkıldım desem?

Boynumun ağrımaya başladığını fark ettiğimde baş aşağı yattığım koltukta doğruldum. Hıçkırık yarım saattir geçmemişti ve bu bende saçlarımı yolma isteği yaratıyordu. Hayır! Tabiki de böyle bir şey yapmayacağım. O saçlarla ne kadar uğraşıyorum haberiniz var mı?

Aklıma gelen fikirle hızlıca sert koltuktan kalkıp bahçeye açılan kapıya ilerledim.

"Hıck!"

YETER!

Sürgülü cam kapıyı uçarcasına sağ tarafa ittirip bahçeye kendimi attım. Gökyüzü her zaman ki gibi simsiyahtı. Sanki... Sanki, dünyadaki kötülükler göğe yansıyordu ve böyle iç karartıcı bir görüntü oluşuyordu. Aslında iç karartıcı olan gökyüzü değil insanlardı. Milyarlarca robot üretmişlerdi. Akla sığmayacak kadar teknolojik özelliklerle donatılmış robotlar. Fakat bunun Dünya'ya zarar verdiğini geçte olsa fark ettiler ve tüm robotları uzun uğraşlar sonucunda yok ettiler. Dünya bu pisliklerden temizlendi ama çevre düzelmedi. Her şey simsiyah.

Paslanmış musluğu açtım ve uzun süredir kullanmadığım bahçe hortumunu elime aldım. Hızla akan suyu üstümü ıslatmamaya özen göstererek aralık olan ağzıma tuttum.

LANET!

OLSUN!

Geri kafalı buruşuk yüzlü kadınların söylediklerini hangi kafayla dikkate aldım ki?

'Aniden boğaza doğru tutulan su hıçkırığı geçiriyormuş.'

BO-ĞU-LU-YOR-DUM!

"Hıck!"

Al işte.

Hıçkırığı elimden geldiğince boşverip açık bıraktığım bahçe kapısından içeri girdim. Merdivenleri tırmanıp beyaz ve mavi renklerinin ağırlıkta olduğu odama geçtim. Dünyadaki karanlıktan kurtulmak için bu renkleri tercih etmiştim. Salondaki koltuğun aksine yumuşacık olan yatağıma kendimi atıp eski model telefonumu elime aldım. Rehberden Bertilda'nın numarasını bulup telefonu kulağıma götürdüm.

Bertilda kız arkadaşımdı ve muhteşem biriydi. Düşünceleri, yaşam tarzı, kendine has özellikleri onu mükemmelleştiren en önemli unsurlardı. Teorik olarak sevgili sayılmazdık. O Bertilda'ydı. Ben ise Gavin. Birbirimize aittik. O benimdi, bende onundum. Bertilda benim annemdi, ailemdi, dostumdu ve aşık olduğum insandı. O bendim, ben de oydu. Böyle bir ilişkimiz vardı.

Hattın diğer ucundan gelen sesle düşüncelerimden ayrıldım.

"Nasılsın?"

"Sıkkın. Sana ihtiyacım var. Bana gelebilir misin?"

"10 dakikaya oradayım." dedi ve telefonu kapattı.

O gelene kadar mutfağa girip atıştırmalık bir şeyler hazırlamaya karar verdim. Metal dolaptan kapları alıp içine çerezleri doldurdum. İki büyük bardağa da içecekleri doldurup salona geçtim. O sırada zil çaldı. Elimdekileri üçgen şeklindeki masaya koyup büyük adımlarla kapıya ilerledim. Tüm güzelliğiyle Bertilda'yı görünce hızla kollarımı ona doladım. Çok özlemiştim. Aslında ben onu yanımdayken bile özlüyordum.

Siyah saçlarıyla aynı renkteki ceketini alıp askıya astım. Arkamı döndüğümde koltukta bacaklarını uzatarak yatıyordu. Rahatına fazlasıyla düşkündü.

Ayaklarını tek elimle kaldırıp dizlerini bükerek kendine doğru ittirdim ve açılan yere oturdum. Bir yandan kaşlarını çatıp bir yandan da sırıtıyordu.

"Rahatımı bozdun!" diye tısladı.

"Bana kızmayı beceremiyorsun, biliyorsun değil mi?" derken yanağını sıkıyordum.

"Ah! Lanet olsun! Biliyorum."

Gülümsemem yüzüme daha fazla yayılırken televizyonu açtım ve bir haber kanalında durdum. Kırmızı şeritte yazılanları okuyunca gülümsemem kayboldu.

'DÜNYA'YI BİR SAVAŞ MI BEKLİYOR?'

NATHURAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin