2

11 2 0
                                    

Bu olaydan sonra babam ablamı aramayı tenezzül dahi etmedi. Öfkeyle onu asla affetmeyeceğini söyleyip, nasıl olurda elin Hristiyanıyla böyle bir işe kalkışabilirmiş diye kızıp durdu. Ailemin bu öfkesine rağmen ben, hiçbir zaman ablama ve Adrian’a kızamadım.                                                           Bir gün ablamın, babamın gönlünü alacağını biliyordum. Fakat sanırım cesaret edemediğinden bu işe hiçbir zaman yeltenemedi. Aylar sonra Ramazan bayramı geldi çattı. Annem ve ben her ne kadar babama söylemesekte ablamın Ramazan bayramında bizi unutmayacağından emindik. 10 yaşındaki bir çocuğun umut dolu bekleyişleriyle camın önüne kurulup bahçeyi seyretmeye başladım. Gözlerim postacıyı arar, bekler oldu. Beklerken ise hayal kurmama engel olamıyordum. Canımdan çok sevdiğim ablam, bize şuan yaşadığı ülkeden eniştemle resmini gönderip sevgi dolu dileklerini ilettiği bir mektup hayal ediyordum.                                     Şimdi düşünüyorum da oldukça zor bir dönemmiş benim için. İnsanın hayatı bir yolculuktur derler ya, ben de bir yoldaydım fakat ilk 10 yılımı günlük güneşlik bir yolda geçirmiş, şimdi ise fırtınanın ortasında önümü görmekte zorlanıyormuş gibiydim. Hayatın bana sunduğu güzelliklerin üstüne oncacık yaşımda özlemi, umudu, sabretmeyi tatmıştım. Tüm hayatım yolunda iken yine de mızmızlanır dururdum. Fakat sonunda tüm bunların benim şımarıklığımdan dolayı olduğuna kanaat getirdim. Ve ablamın gitmesiyle asıl hüznü tattım.                                                                      Umut dolu, sabırlı bekleyişlerim boşa çıkmadı ve o postacı o gün evimize geldi. Bize Kanada’dan mektup getirdiğini söyleyerek evden ayrıldı. Mektup babamın elinde, oda da  herkesin gergin olmasından dolayı rahatsız edici bir sessizlik vardı. Babamın sinirli bir şekilde mektubu açmaya çalıştığı ve annemle nefeslerimizi tutup korkudan tek bir kelime dahi edemediğimiz o anı hiç unutamıyorum.                                                                                Mektup da aynen şunlar yazıyordu: Merhaba Ekrem Bey. Ben Adrian. Bugün Müslümanlar için oldukça önemli  bir gün olduğunu biliyorum. Bu özel gününüzde sizi unutmadığımı hatırlatarak Razaman bayramınızı en içten dileklerimle kutluyorum. Bir gün bu Ramazan bayramını hep birlikte geçirmeyi umuyorum. Kendinize iyi bakın.
Babam mektubu okur okumaz annem ve benim gözlerimin önünde mektubu minicik parçalar haline gelene kadar yırttı. Ve yere fırlatıp kalkıp gitti. Ne o günün akşam yemeğinde ne de bir başka gün mektup konusunu korkudan açamaz olduk. Ablam gitti gideli babam gergindi. Ve bu mektup meselesi onu daha da gergin yapıyordu. Sıcacık aile sohbetlerimizi özler olmuş, ailecek hiçbir şeyden keyif almıyor olmuştuk. Mutlu ailemiz dağılmış, yerine bir tek selam sabah vericek kadar az konuşur bir aile olmuştuk.
Uzun bir süre bu mektuplar kesilmişti. Fakat bir gün postacı kapımızı tekrar çalmıştı. Mektup yeniden Kanada’dan gelmişti. Mektubu bize Adrian göndermişti.                                         Mektup babamın elinde mırıldanarak okunurken kesik kesik şu sözleri duyabilmiştim: Merhaba Ekrem Bey. Ben Adrian. Bugün, biz Hristiyanlar için oldukça önemli bir gün. Burada Paskalya olarak adlandırılan yumurta bayramını neşeyle kutluyoruz. Paskalya bayramımızı burada anıyor ve bir gün sizlerle de bu bayramı anıcağımızı umarak en içten dileklerimi sunuyorum. Kendinize iyi bakın.

YENİ HİKAYEM. İsim Önerilerinizi Bekliyorum..Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin