"1.Bölüm"

13 3 0
                                    


                    1. Bölüm; "Neredeyim Ben?"

Vücudum, özlelikle de kafam bulunduğum yerin hareketli olması sonucu allak bullak olmuştu. Gözlerimi ise bir baskı sonucu açamıyordum. Ne zaman açmaya çalışırsam sanki tuz koymuşlar gibi yanmaya başlıyordu. Baş ucumda ise garip bir hareketlilik vardı ama ne olduğunu çözemiyordum. Sürekli birinin ismini bağırıp yanağıma vuruyordu. Hey salak! Madem başkasına sesleniyorsun neden bana vuruyorsun ? Neler oluyordu? Nerdeydim ben? Bu seste neydi?

Yüzüme yediğim başka bi tokat darbesinde ise yanağım felaket bir şekilde sızlamıştı. Ne kadar hareket edemiyor, konuşamıyor olsamda o acı yüzünden ağzımın kenarında bir sıcaklık hissettim. Sanki...sanki hareket ediyordu. Ah! Kesin kanamıştı işte orası.

Gebertcem lan o kişiyi! Ah gözümü bir açabilsem. Varya cidden öldürcem o p*çi. Lan ben daha gözümü açamıyorum. Adamın birisi gelmiş beni dövüyor.

Ağzımı zorla oyntıp "p*ç" diyebildim sadece. Yanaklarımda ki eller ani bir şekilde dururken yanımda ki görmediğim şahısın hızla kalkarak yanımdan ayrıldığını hissettim ki zaten yerden duyulan birkaç adım bunu kesinleştiriyordu.

Biraz uzaktan bir ses duymam ile kulağımı oraya yönlendirip dikkat kesildim.

"Konuştu baba! konuştu o!"

Kimden söz ediyorlardı? Benden mi?

Tekrar yanımda bir hareketlilik hissedince duraksadım. Değişiklik bir koku kokuyordu burası. sanki, nasılsın desem balık gibi birşey.

Yanımdaki kişiler, seslerinden anladığım kadarıyla erkekti. E bende haliyle erkek olduğuma göre bir sorun yoktu.

Tam göğüsümün üstünde bir el hissedince nefesim kesildi. N'apıyorlardı lan bunlar? Gay mı lar acaba?
Göğüsümde ki el birden orama bastırınca öksürmeye başladım. Belki gözlerim açılmıyordu ama deli gibi öksürüğe tutulmuştum. Dilim sanki köpeğin birisi su içer gibi dışarı çıkınca gözlerimi açamadan "su" diye yalvarmaya başladım. Yanımda hiç hareketlilik olmayınca duymadıklarını varsayıp tekrardan"su" diye mırıldandım. Biraz beklememin ardından yeniden hareketlilik olmayınca yavaşça gözlerimi açmaya çalıştım. Birbirine yapışmış gözkapakları ve kiprikler sayesinde hiç kolay olmasada sonunda başarmıştım.

İlk önce önümü bulanık görsemde birkaç kırpıştırmamın ardından yanımdaki siuletleri adama akıllı görebilmiştim.

Hiç incelemeden ikisinin yüzüne bakarak "su olum! su lan! Su istiyorum vicdansız herifler!" diyerek bağırdım.  Yaşlı gibi gözüken adam yanındaki henüz 13 yaşlarında gibi gözüken çocuğa bir el işareti yaparak buradan gitmesini sağladı. İçimden inşallah su için gitmiştir diye geçiriyordum yoksa bu adamı çok pis bir şekilde yolardım.

Hiçbir şey demeden yüz üstü geri yattığımda adamın beni incelediğini tahmin ediyordum. Bir süre daha böyle duruken tam sıkılmış kalkıyordum ki bir ses "getirdim dede" dedi. Muhtelemen o çocuğa aitti bu ses.

Omzumda bir dürtülme hissi hissedince kafamı hafifçe yukarı kaldırarak tek gözümü açtım. Saç sakal birbirine karışmış, bir çok beyazı olan henüz altmış yaşlarında gibi gözüken adama bakıp sırıttım. Saç sakal tıraşı nedir bilmiyor musun be amca? Tıpkı mağra adamı gibisin.

Gözüm bu sefer elindeki mataraya kayınca hafif bir şaşkınlık yaşasamda çok bekletmeden alarak içtim. Adama boş makarayı gerir verirken ise sağ kolum ile ağzımı güzelce silip oturur pozisyona geçtim.

Adam ise elinde tuttuğu boş makaraya hüzünle bakıp kafasını iki yana salladı ve çocuğa verdi.

"Ee hanım kızım nerelerdensin sen?

Duyduğum cümle karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Acaba bu devirde erkekler saçmı bırakıyordu ki?

"Amcacığım erkeğim ben!" diye cümlesini şiddetle düzelttim. Henüz ismini bilmediğim adam bana kısa bir bakış atarak süzdü ve "emin misin?" diye mırıldandı.

Ne demek emin misin ya! Tabiki de eminim. "Tabiki de amca!" dedim biraz yüksek sesle.

"Ama üzerinde ki fistan hiçte öyle göstermiyor." Adamın hem şaşkın hem de bilmiş konuşması üzerine yüzümü hafifçe yere eğdim ve kıyafetlerime baktım.

Eski çuval misali olan çiçekli bir elbise görünce çığlık atıp ayağa kalktım ve o an fark ettim ki sesim kız gibi çıkıyordu. Benim çığlık atmam üzerine adam birkaç adım geri giderek beni izlemeye başladı.

"Ne oluyor lan bana! Elbiselerim nerede benim? Siz çaldınız demi lan pis haydutlar!?"

Ben çıldırmış gibi adama bakarken onunda benden kalır bir yanı yoktu.

"Elbise?" dedi ilk önce sorarcasına. Sonra ise devam etti. "Ne diyon sen kızım? Biz seni bulduğumuzda denizde boğulmamak için çırpınıyordun!"

Ne demek denizde boğulmamak için çırpınıyordum? Burası da neresiydi böyle?

Yeni aklıma gelmiş olacak ki hızlıca elimi saçlarıma götürüp baktım. Sarı, ince ve parlak bir saçım vardı. Bu nasıl olabilir ki? Oysaki ben esmerdim.

"Benim adım ne?" diye sordum adama. Adam bunu beklemiyormuş gibi aflayıp bileğime doğruyu baktı. Ardından ise, "Meetru Seftoun" diye mırıldandı.

Ben bu ismi ilk defa duymama rağmen hiçbir şey hatırlamıyordum.

Bende onun bileğine baktığımda bir tür damga olduğunu gördüm. Üzerinde ise "Chemal Ches" yazıyordu. Onun bileğine baktığımı fark etmemiş olacak ki benim bileğimi tutup havaya kaldırdı.

"Ama bunu ilk defa görüyorum kızım." dedi bileğimdeki saate bakarken. Aniden kaşlarım çatıldı. Ne demek ilk defa görüyordu?

"Hiç görmedin mi daha önce?" diye merakla sordum. O ise bileğimdeki ellerini çekip kafasını iki yana salladı.

Amca ayağa kalkıp başka bir köşeye giderken çatık kaşlarımı bileğime yönlendirdim. Bileğimde gümüş renginde, ortasında ki yelkovan kısmında altın işlemeleri olan bir saat vardı. İki tarafında ise üçer tane düğme.

Aklıma gelen görüntüler beynimi birer birer istila ederken derin bir iç çekip tekrar saate döndüm. Neden takmıştım ki ben bunu? Hepsi o merakım yüzünden! Ne yani makinaya inansaydım. Ama yok hep dikkat kafalı olucam zaten! Kim bilir kaç yılındaydım şuan? Ya da parelel bir evrene düştüysem? Allah korusun!

Tam olarak nerdeyim bilmiyorum fakat bunu öğrenmem lazım. Benim burada olma sebebimi ise sadece bileğimde ki saat açıklayabilir zaten. Başka açıklaması olamaz.

Keşke bu saati satmaya gelen adımı dinleseydim. Yaşlı bir adam bizim şehrimize gelerek bu saatle zaman yolculuğu yapabilirsibiz demişti. Kimsede ona inanmayınca devamını anlatmamıştı. Bende gizlice onun evine girip saati bileğime takmıştım. Zaten olanlar hep ondan sonra olmuştu.

Ben bileğimde saati çıkartmaya kalmadan hareket etmeye başlamıştı. Sonunda ise beyaz bir ışık hüzmesine çekildiğimi hatırlıyordum. Sonrası ise karanlık ve burası. Acaba ben neredeyim?

Etrafıma kısa bir bakış atıp süzdüm. Küçük bir balıkçı kayığındaydım ve pis pis balık kokuyordu. En gıcık aldığım koku bu olsa gerek diye düşündüm.

Bu arada kafama takılan diğer soru ise neden kız olduğumdu. Oysaki ben bunu takmadan önce yirmili yaşlarda genç, yakışıklı bir çocuktum. Şimdi ise -yüzümü ne kadar göremesemde- sarışın bir kız. Sesim inceliğine felan bakacak olursak eğer on beşli yaşlarda bir çocuk olmalıyım.

Ah amca inan şuan kendi halime yanıyorum. Daha burdaki Chemal Amca elbisenin ne demek olduğunu bilmiyor. Hatta bu saati ilk defa görüyordu. Derin bir nefes aldım. Cidden hangi zamandaydım ve geri nasılsın dönecektim. En büyük sorun ise buralarda tek başıma ne yapacağım.

-

{DÜZENLENECEK}

-

Zamansız Yolculuk -1- WATTSY 2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin