Bütün yaz boyunca sık sık Datça'da görünen , aynı huysuz ve somurtkan adam, sakalları uzamış, diz kapağından kesilmiş kottan bozma pantolonu ve yıpranmış mavi askılı tişörtü ile yine dolaşıyordu. İçindeki ışığın, ölümcül karanlığıyla üzerini gölgeleyen umursamazlığı delip geçtiği ve insanlarla konuştuğu, bu gibi dışa açık zamanlar çok nadir bulunurdu.
Ama yine de, eski Datça'nın sokaklarda ve sokakları döşeyen parke taşlarda dolaşırken umursadığı bir şeyler vardı. Şarabın ona kısa süreli bir mutluluk sağlamadığı çoğu gece, mutsuz ve dalgın bir şekilde gezinir; kasvetli tan vakti pek çok defa, onun, oralarda dolanıp duran yalnızlaştırılan figürünü ortaya çıkarırdı.
Sabaha doğru ; kendini yatağa bıraktığında, birkaç dakika geçmeden tekrar kalkıp, gene o civarlarda dolandı.
Şafakla güneş ışınları, Datça'nın yüksek tepelerdeki güzelliklerini ortaya çıkardığında, bu sakin saatler belki de aklına, unuttuğu ve elde edemediği daha güzel şeyleri getirmiş ve uyumadan sahilde dolanıp durmuştu.
Güneşin ışıklı kanatları saf denizin üzerini kaplayıp kumsalı sarmışken, sabahın ilk meltemi sakalına ve kırışık alnına vurunca bir üşüme hissetti, yüreğindeki sıcak bir yuva ihtimali ile tekrar evin yolunu tuttu.
Son nefesini verirken, kalbi duygularının üzerine yazdığı tek arkadaşı kağıtlar dışında, yatağının başucunda hiç kimse yoktu. Solan ömrünün son kalıntılarını kurtarmak için ellerini göğe kaldırdı; göğü ansızın delip gün ışığının arkasında gizlenmiş yıldızları görmek istercesine umutsuzca gözlerini çevirdi ve şöyle dedi:
"Ey güzel hayat, senin, karmaşık düzeninde, güzel yaşama özlemiyle yazdığım bütün şiirlerde doğanın tüm renklerini kağıtlara desenledim ve artık kelebek misali dolaştığım çiçeklerinden yavaş yavaş kopuyorum. Ey ölüm gel ve onlara meleklerin dilini yorumladığım için banabir yabancı gibi davranan insanlardan beni teslim al. Bütün bu hayatın kuturlarından artık beni kurtar, çünkü sürüklemekten yoruldum. Ey huzurunda olduğum Ölüm, onlar gibi zayıf kalamadığım için zamanın karanlık köşesine beni terk eden kalabalıktan beni azad et. Hiç düşünme, acele et! "
Birden yaşayan zenginliğin güzel coğrafyasında, ölmekte olan şair artık anlamlı sözleriyle insanların kalbini canlandırmak için ruhani hayata yerleştirildi.
Sabah yedi civarı bahçesi çiçeklerle bezeli ve üzeri sarmaşıkla kaplı, eski evinin girintisinde, kendi kurduğu hamakta, cibindirik altında ölen bir yaşlı yatarken, ağustos böcekleri çamların arasında bir matem besteliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarı Başaklar #Wattys2019
General Fictionİnsanlardan kaçan ruhumla, daha sonra başıma bir sürü iş açan nişanlımın ailesini ziyaretten yeni döndüm. Doğruyu söylemek gerekirse insanlarla aramdaki mesafeyi ayarlamakta güçlük çeken biriyim! Muğla diğer küçük şehirler gibi gürültüden uzak fakat...