Bir başkası görmüştür korkusuyla uyuyamıyordum. Saat iyice geç olmuştu. En son gözlerimin kapandığını hissettiğimde kendimi uykuya teslim etmiştim.
Çalan alarmın sesi ile uyandım. Evet bugün normaline göre tam yarım saat erken uyanmıştım. Hızlıca üstümü giyinerek evden ayrıldım. Koşar adımlar ile okula gidiyordum. Bir başkası o kağıdı görmemeliydi.
Bahçe kapısından içeri girdiğim an battığımı anladım. Çünkü benden önce gelenler vardı. Hayır bu kadar çok mu seviyorsunuz okulu anlamadım gitti.
Okulun kapısına doğru ilerledim. Tabii yere bakarak. Yine bir umut, belki kimse görmemiştir aptal kağıt parçasını. İçeri girmiştim, kağıt bahçede yoktu. Seonghwa'nın sınıfının olduğu yere geldim. İçeriye doğru bakacaktımki sınıftan çıkan Seonghwa ile karşı karşıya geldik.
Çok dalgındı, beni farketmemişti. Telefonu ile ilgileniyordu. Acaba sorunu neydi? Karşısında olduğumu belli etmek için konuşmaya karar verdim.
Yeosang:Günaydın, sanırım sende erken gelmişsin.
Telefondan başını kaldırdı. Karşısında beni görünce şaşırmıştı ama belli etmemeye çalışıyor gibiydi.
Seonghwa:Günaydın Yeosang. Ben her gün erken geliyorum aslında. Sen neden bu saatte geldin?
Sorduğu soru ile paniklemiştim. Ne söyleyeceğimi düşünüyordum.
Yeosang:Bir eşyamı unuttum dün okulda. Başkası almasın diye erken geldim...
Kalbim hızla atarken cebinden o kağıdı çıkardı. Yanaklarımın kızardığını, kalbimin yerinden çıkacak gibi attığını hissediyordum.
Seonghwa:Bu, sana ait olabilir mi? Bu sabah bizim sınıfın önünde buldum.
Tanrım.. Cidden şaka olmalıydı. Hemen Seonghwa'nın elindeki kağıdı aldım ve çantama attım.
Yeosang:Ah, galiba bana ait. Teşekkür ederim. Ş-şey ben artık gideyim.
Seonghwa:Dersin başlamasına yirmi dakika var, canım çok sıkılıyor. Benimle kalır mısın?
İyice panik oluyordum derin bir nefes aldım ve Seonghwa'ya cevap verdim.
Yeosang:Pekâlâ, seninle kalacağım ama zil çaldığında sınıfa girmek zorundayım.
Seonghwa:Teşekkürler Yeosang. Gel, bahçede oturalım.
Seonghwa bahçeye doğru yürümeye başlamıştı. Ona ayak uydurarak yanında yürüdüm. Bahçeye çıktık ve herhangi bir banka oturduk.
Seonghwa yakından dahada kusursuzdu. Onu böyle izlemek bile tüm mutluluğumu yerine getiriyordu. Bir kaç dakika öylece oturduk, ikimizde etrafı izliyor gibi yapıyorduk. Ama ben onu izliyordum. Oda bunun farkındaydı.
O sırada bahçeden içeri giren Woosan ikilisini gördüm. Wooyoung beni gördüğü an San'ın yanından ayrılıp olduğumuz yere geldi.
Wooyoung:Günaydın günışığım, erkencisin bugün.
Neden şimdi böyle demişti ki? Normalde bana bu şekil hitap etmezdi. Sonrasında da bana sıkıca sarılıp yanağıma bir öpücük kondurmuştu.
Yeosang:Rüyanda beni mi gördün ne bu böyle?
Wooyoung:Rüyamda görmeme gerek yok ben her gün sana aşk doluyum.
O sırada yanda bizi izleyen Seonghwa'yı farkettim. Sanki şey olmuş gibiydi, kıskanmış. Wooyoung'a gülümsedim. San onu beklediği için koşar adımlarla geri dönmüştü. O gittiği an Seonghwa lafa girdi.
Seonghwa:Bayağı yakınsınız sanırım.
Yeosang:Evet öyleyiz, Wooyoung ile uzun süredir dostuz.
Seonghwa:Bana daha çok sana yürüyor gibi geldi.
Bu söylediğine şaşırmıştım. Gerçekten kıskançlık yapmıştı. Hoşuma gitmedi desem yalan olurdu.
Yeosang:Bizim aramızdaki bağ böyle. Wooyoung benim için en değerli insan. Ve cidden aşık olacağım son kişi.
Seonghwa söylediğimle tatmin olmuş gibi hafiften gülümsedi.
Seonghwa:Dışarıdan daha çok sevgilin gibi duruyor. O yüzden söyledim.
Yeosang:Ona bakılırsa Hongjoong ile sende sevgili gibi duruyorsunuz?
Seslice güldü ve arkasına yaslandı.
Seonghwa:Sen Hongjoong ile beni mi gözlüyorsun?
Yeosang:Sende Wooyoung ile beni gözlemişsin.
Seonghwa:Gözlemedim, sadece tesadüfen görüyorum.
Yeosang:Bende tesadüfen görüyorum.
Seonghwa:Dediğin gibi olsun bakalım.
Sanki beni sıkıştırmaya çalışıyordu. Biraz başarılı olduğunu inkâr edemezdim. O sırada esen rüzgar Seonghwa'nın saçını bozmuştu. Eliyle saçını düzeltip bana döndü.
Seonghwa:Saçım düzgün mü?
İşte elime fırsat geçmişti, saçlarına dokunabilirdim. Saçları gayet düzgündü ama sırf dokunmak adına yalan söyledim.
Yeosang:Ah, dur şurası bozuk gibi.
Seonghwa bana dönmüş, ellerini banka koyarak destek alıyordu. Bende ona döndüm ve elimi saçına atarak düzeltiyormuş gibi yaptım. Saçları.. yumuşacıktı. Kokusu ayrı güzeldi ve beni deli ediyordu. Seonghwa gözlerini ellerine eğmişti. Sırıttığını görebiliyordum. Saçlarını okşamaya devam ettiğim sırada elini kaldırdı ve saçlarındaki elimi tutup aşağı indirdi.
Seonghwa:Saçlarımı çok sevdin sanırsam?
Hâlâ sırıtıyordu ve beni bu sefer iyice sıkıştırmıştı.
Yeosang:Hayır sadece saçını düzeltiyordum.
Seonghwa:Kızaran yanaklarına ne demeli?
Yeosang:Hava, çok sıcak oldu ondan. Sıcağa pek gelemiyorum da.
Seonghwa gülüyordu. Somurtarak bakışlarımı kaçırdım. Kollarımı birbirine bağladım. Seonghwa yanıma yanaşmıştı. Bacaklarımız birbirine değiyordu. Parmağıyla çenemden tutarak yüzümü ona çevirdi. O kadar yakındı ki yüzlerimiz bir an öpücekmiş gibi hissettim. Kalbim yeniden çarpmaya başlamıştı. Dudağını ıslatmıştı, içim gidiyordu.
Seonghwa:Yeosang...
Yeosang:E-efendim?
Seonghwa:Zil çaldı... Okula girmeliyiz.
Çalan zili duymayacak kadar dalmış olmalıyım. Cidden... Kendime sövdüm. Seonghwa kalktı ve elimden tutarak benide kaldırdı. Okulun kapısına kadar elele gittik. Elim eline çok yakışmıştı. Hiç bırakmak istemiyordım. Ama Seonghwa'nın sınıfına geldiğimizde ayrılmak zorunda kaldık. İyi dersler dileyerek sınıfına girdi sonrasında bende sınıfma giderek tüm bu yaşadığımı tekrar kez düşünecektim. Ben cidden aşık olmuştum.