"Sen kimsin!? "
"Hatırlayacaksın. Şimdi dah önemli sorunlarımız var. Ne zaman birileriyle buluşmaktan vazgeçeceksin?"
"Bu seni ilgilendirmez. Şimdi gider misin evimden?" Eş zamanlı olarak kapıyı işaret ediyordum. Biliyorum bunun işe yarayacağı yok.
"Tamam. Bu arada işin konusunda dediklerimi ciddiye alana kadar telefonuna el koyuyorum. Masanın üzerinde sana ulaşmam için başka bi telefon var; onu kullan."
"Yoongi!! Çabuk o telefonu ver!!" Dediklerime kulak asmadan evden çıkıp gitmişti; ve ben sinirlendiğimle kalmış elimde saçma bi telefonla etrafıma bakıyordum. İşin kötü yanı bu telefon başıma iş açabilirdi. Şöyle baktığında Yoongi'den kötü ne olabilirdi ki...
Sabah uyanıp tavanı izledim dakikalarca. Yataktan çıkma vaktiydi ama alarmım henüz çalmadığı için yatakla biraz daha sarmaş dolaş uyuyabilirim. Bi dakika alarm? Telefon? Yoongi!!!!
Lanet!! Telefonumu aldığı için alarmın çalmayacağını unutmuşum.
Hızla kalkıp saate baktım.Dersi çoktan kaçırmış yataktan çıkmamın bi anlamı kalmamıştı. Günün geri kalanında yapacağım tek şey Yoongi ye benimle uğraşmaması gerektiğini öğretmek. Beni tanıdığında soğuyacağına eminim.
Her zaman başıma bir iş geldiğinde aranması gereken insanların numarasını ve buluştuğumuz tarihi deftere yazardım. Bi çeşit günlük diyelim.
Dün geceki görüştüğüm çocuğa mesaj atıp tekrar görüşmek ve özür dilemek istedim. O da kabul etti. Evet aramızda farklı bir çekim var ve biz buna ten uyuma diyoruz. Sizin aşk sandığınız şey de ten uyumundan ibaret. Şimdilik duygu yok sadece birbirimizi çekmeye devam ediyoruz.
Yoongi'nin gelmesinden korksam da kararımdan vazgeçmeden hazırlanıp buluşma noktamızı ve saatimizi Jaehoon a söyledim ve çantamı alıp evden çıkmak üzere kapıya yürüdüm.
Tam çıkacakken aklıma geldi. Bu telefonla hiçbir yere gidemem. Eminim ki bi şekilde Yoongi yerimi tespit edecek. Telefonu koltuğun üzerine atıp evden çıktım ve hemen bir taksiye binip buluşacağımız yere gittim.
Planıma güveniyordum. Gerçi güvendiğim pek bir şey yok ama planlarım onlardan çok bağımsız.
Buluşacağımız yere vardığımda Jaehoon henüz gelmemişti. Bi masaya oturup onu beklemeye başladım. Garson da hemen tepeme dikilip ne istediğimi sorup duruyordu.
1 saat... tam 1 saat bekledim dile kolay. Ne Jahoon un geldiği vardı ne de geleceği ama beklemeye devam etmek de istiyordum. Çünkü o kadar bekleyip masadan kalkmam rezillik olacaktı.
Derken... karşı masamı dolduran biri oldu.
Yoongi. O tam karşımda gözlerime bakıyordu. Sihirli değildi ama iyi de değildi. Gerçi tanımadığım bi insanın ruh hallerini nerden bilebilirim. Her zaman aynı bakış aynı mimik. Ne gülüyor ne de tebessüm ediyor.
"Neden burdasın?" Dedim. Pes ediyorum evet. Ne derse onaylayacağım veya sadece dinleyip direnmeyeceğimi göstereceğim. Başka ne yapabilirim ki bu şansla. Ne yapsam nereye gitsem bi şekilde haberi oluyor.
"Neden mi? Zeki bi insansın; bunu açıklamama gerek yok sanırım."
Elimi kaldırıp garsonun masaya gelmesini sağladım.
"Tavuklu salata alabilir miyim?"
"Tabii efendim."
"Sen ne istersin Yoongi"
"Bana da aynısından" dedi. Uyum sağlamaya çalışıyor yalandan. Beni de buna alet edip mutlu edecek sanki. Neden bu kadar kolay bi insanım ben! Direnecek gücüm bile yok. Salağın teki işte bırakmasana!
"Pes ettiğine göre anlaşma yapabiliriz."
"Anlaşmak istemiyorum. Müşterim gelmedi ve rezil olmamak için seni kullanıyorum. Hepsi bu işte.." cümlenin sonuna doğru sesim alçalırken su bardağını elime aldım ve yudum yudum içerek ona bakmamaya çalıştım. Pes ettiğimi gözüne sokmak istemem.
"Ne kadar?"
"Ne ne kadar?"
"Ücretin. Bu işi ne kadara yapıyorsun?"
"Saati bin dolar. Gittiğin yere göre de değişebilir."
"Tamam. Artık benimsin. Gün içerisinde ne kadar zaman geçirirsek sana ödeyeceğim."
Böyle saçma sapan bi konuşmanın ardında tek bir soru kaldı. Ne yapacağım ben şimdi?