Gelelim günümüze, Büyükannemin vefatından 2 yıl geçti. Ben birçok erkekten daha güçlü olmuş ve hemen hepsinden daha iyi silah kullanır hale geldim. Ama bugün başlayacak şenlikler benim için değil 10 yaşındaki erkek kardeşim için.
İlk avına çıkacak kardeşim Marco için şatoda ziyafet yemeği düzenlenecekti ve tüm soylular çağrılmıştı, diğer bir deyişle Bailepos'un tüm sıkıcı ailleri.
Ziyafete ve ardından yapılacak eğlencelere katılmak zorunda bırakılmak yetmiyormuş gibi bir de daracık iğrenç bir kıyafet giymek zorundaydım. Annemi yıllarca yaptığım isyanlar sonucu diğer günlerde daha geniş ve rahat elbiseler giyebilmem için ikna etmiştim ama anlaşmamıza göre misafirlerimiz olduğunda 'düzgün' giyinmeliydim.
"Küçük hanım, artık giyinmeye başlasanız iyi olur." dedi elinde korseyle bekleyen hizmetçi.
"Tamam, geliyorum." diyerek cevapladım ve elimdeki kitabı bırakıp ayağa kalktım.
Kıyafetlerimi değiştirebilmem için odanın köşesine konmuş paravanın arkasına geçip üzerimdekileri çıkardım. Ardından sıcaktan patlamama neden olacak iç kıyafetleri giydim. Paravandan çıkıp elinde ölümcül tehlike arz eden korseyle bekleyen hizmetçiye yöneldim. Hiç konuşmadan korseyi giydirdi. Ardından diğer hizmetçiyle birlikte arkadan ipleri çekmeye başladılar.
"Ben zaten yeterince zayıfım, neden gerekli bu? Ah!" diye bildim nefesim kesilmeden hemen önce. "Az sıkın bari. Nefes alamıyorum." desemde umursamadan daha da sıktılar.
Yaptığım ağır spor nedeniyle kas oranım artmıştı. Bu da kız kardeşim Sophia gibi kemik yığını olmaktan sıyrılıp daha sağlıklı bir vücuda sahip kılıyordu beni. Belimin biraz kalın olması annemin hoşuna gitmiyordu. Şişman değildim kesinlikle ama annemin istediği zayıflıkta da değildim, o kemik görmeyi seviyordu.
Korse sadece nefes almamı rngrllemeyr yarayıp çokta inceltmemişti. Daha fazla yapılacak birşey olmadığından hizmetçiler ipleri düğümleyip iç etekği giydirdiler. İç etek çemberlerden oluşan tuhaf birşeydi. Zaten kabarık olan elbiseleri daha da kabartıyordu, ne kadar saçma. Ardından gidip kıyafeti getirdiler. Krallığımızın bayrağının renklerini taşıyan kırmızı ve siyah renklerdeki süslü elbise daha başımdan geçerken ağırlığı kendini gösterdi. Kat kat eteği olan küçük taşlarla süslenmiş kolları kabarık, bu narin durmayan kollarım gizlemek içindi, ağır elbiseyi giymek tam bir eziyetti. Hizmetmiler hemen arkasındaki kurdalaleri çekiştirip bağladılar.
Sıra diğer işgence seansındaydı. Beni aynalı bir masanın önünde olan tabureye sürükleyip oturttular. Saçlarımdaki bağı söküp taramaya başladılar. Saçlarımı yolarcasına taradıktan sonra tepeden topladılar ve topuz yaptılar. Saçlarım çok gür olmasada oldukça uzundu, bu yüzden topuz dev gibi oldu. Adeta başımın üstünde bir baş daha çıkıyordu.
Son olarak en kötüsüne geldi, makyaj. Savaş boyası olmadığı sürece bütün makyaj eşyalarına karşıydım ama annemle yaptığım anlaşmadaki 'düzgün' kapsamına malesef bu da giriyordu. Büyük bir pudra süngeri yüzüme çarpacakken son anda gözlerimi kapattım. İşleri bitene kadar gözlerimi açmamak en iyisi olacağına karar verip o şekilde bekledim. Ellerini yüzümden çektiklerinde gözlerimi açtım.
Karşımda gördüğüm şey karşısında aniden geriye sıçradım. Karşımda yabancı biri varmış hibi aynaya baktım. Yüzüm hayalet gibi bembeyaz, dudaklarım kıpkırmızı, yanaklarımda al aldı. Gözlerimin etrafına siyah bir çizgi çekmişler ve beni canlı bir insandan çıkarıp kağıt üzerindeki bir çizime dönüştürmüşlerdi. Kumral saçlarım ve kahverengi gözlerim dışında hiçbir şey tanıdık durmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PRENSES (Tamamlandı)
RandomPrenses? Prenses denilince akla ilk gelen nedir? Elmaslarla süslü taçlar? Mücevherler? Elbiseler? Muhtemelen hepsi ve daha fazlası. Ya prenses olmak o kadar fa güzel değilse? Elmaslarla süslü bir esaret mi? Çamurlu bir özgürlük mü? Sizce? ........ ...