Bitti mi? Kurtulsum mu? Henüz değil! Hatta başım daha büyük belaya girmişti. 5 Krallıktan insanlar beni aramaya başlamıştı. Muhtemelende Argus kim olduğumu anlamıştı ve benden nefret ediyordu. Sonçta hem prensesim hem de yalancıyım. İşin tuhaf yanı bunu beni üzüyor oluşu. Onu neden bu kadar umursuyordum ki? Neyse sorunumuz bu değil. Sorun hala beni bulamamış olmaları. Kaçırıldığımı düşünüyorlardı. Nasıl mı biliyorum? Çünkü ormanda avlanmaya çıktığımda arama ekiplerini görmüş son anda saklanmayı başarmıştım. Onları izlemiştim ve gece kamp kurduklarında gizice dinlemiştim. Dirimi ya da ölümü bulana kadar rahat etmeyeceklerdi. 5 Krallığın her yerinde arama ilanları yapılmış, bulana ödül vereceği söylenmişti. 5 Krallık dışınada elçiler ve arama ekipleri gönderilmişti. Her yerde kayıp Prenseslerini arıyorlardı. Düğüne gelirsekte elbette iptal olmuştu ve Prens üzüntüden odasından çıkmaz olmuştu.
Ben ne yapıyordum şuan? Gizleniyordum. Bir haftadır ormandaydım ve avlanma işini şimdiden çözmüştüm. Küçük hayvanları avlıyordum. Mümkün olduğınca yaşlı ve yavrusu olmayanları seçiyordum ve minimum düzeyde et ile besleniyordum. Bitkiler ve meyvelerden beslenmek bana daha uygundu, hayvanları öldürmek içime sinmiyordu. Bu ormanda geçirdiğim bir hafta boyunca savaşçıların beni ararken zevk için avlamaya çalıştıkları hayvanları iyileştirmekle uğraşmış, mağarayı adeta hayvan şifahanesine çevirmiştim. Tiffany tüm hayvanlara misafirperver davranmıştı. Bunlar arasında en iyi anlaştığı anne kurt olmuştu. Ailece şelaleye yakın bir ağaçta kalıyor anne kurdun iyileşmesini bekliyorlardı. Anne kurdun erkek bir yavrusu vardı ve o kadar yaramazdı ki Tiffany'i çileden çıkarıyordu. Ona Mac ismini vermiştim. Çünkü Marco'yu hatırlatıyordu bana. Aslında herşey düzene girmeye başlamıştı ama beni aramaya devam ederlerken hiçbir şey normal olamazdı.
Bu düzen bu şekilde aylarca sürdü ve yaz geldi. Artık orman halkı beni az çok tanıyor ve güveniyordu. Hatta hasta ve doğal yollardan yaralanmış olanlar bile kendi istekleriyle bana gelmeye başlamışlardı. Sadece iyileşmek için değil, haber vermek için de geliyorlardı. Adamlar git gide yaklaşıyorlardı ve hayvan dostlarım beni uyarıyorlardı. Bu işe bir çözüm bulmak gerekiyordu.
Yazın ortalarında çözümü bulmuştum. Eğer ölümü istiyorlarsa bunu onlara verecektim. Kararımı verip araştırmalara başlamıştım. Tüm ormandan insan kemiklerine benzer hayvan kemikleri topluyordum ama yeterli olmuyordu. Sonunda cesaretimi toplayıp krallıklardan ölü bulunduran yani 5 krallığın ortak mezarlığının bulunduğu tek krallığa, Yamypos Krallığına gidecektim ve mezar soyacaktım. Öleli çok olmamış yaşıtım bir kız bulursam gerisi kolaydı. Zor olan oraya yakalanmadan gitmekteydi. Beni 3 yaşında bir çocuk bile görse tanırdı, her yere asılan resimlerim sayesinde. Bu yüzden kitaplardan tanınmamı engelleyecek birşeyler aradım ve az çok iş görür yöntemler buldum. Bazı bitkilerin saç, kıl, tüy gibi yapıların rengini açtığını öğrenmiştim ve bazı bitkilerinde cilt rengini belli bir süre suya dayanaklı şekilde koyulaştırdığını. O bitkileri bulmak biraz zaman alsada hayvan dostlarımın yardımıyla gerekenleri tamamlamıştım. Bitkileri hazırladıktan sonra bir süre dinlenmesi gerekiyordu. Bende zaman kaybetmemek için fazla fazla hazırladım çünkü denemek istediğim bir şey vardı. Hazır olduktan sonra kendi saçıma sürdükten sonra Tiffany'e de sürmüştüm. İşe yarıyordu. Haftalarca istediğim renge getirmek için uğraşmıştık. Sonunda Tiffany tamamen gümişi beyaz olmuştu ve benim saçlarımda en az onunki kadar açılmıştı. Cildimde öyle koyulaşmıştı ki gözlerimle bütünleşmişti.
Yolcuşuk zamanı gelmişti. Oldukça tehlikeliydi çünkü bizi arayanlar vardı. Günlerce yol almıştık. Gündüz dinleniyor gece koşuyorduk. Yolculuk bitimi için son bir gün kaldığında gün batımına az kalmışken uzaktan gelen sesler duymuştuk ve hemen saklanmıştık. Tiffany'e çalıların arkasında kalmasını söyledim. Siyah başlığımı takıp sesin geldiği yöne gittim. Bir ağacın üzerine çıkıp ne olur ne olmaz diye sırtımdaki yayı indirdim. Bir okum yayda hazır şekilde bekledim. Gelenlee bir grup savaşçıydı. 2 atlı gruptan uzakta arkalarında geliyordu. Savaşçılar üzerinde durduğum ağacın altından geçip biraz ilerideki açıklıkta durdular, kamp kuruyorlardı. Arkadaki ikili ağacın biraz gerisinde durdular. Bir konu hakkında konuşuyorlardı. Kim olduklarını göremiyordum ama en azından duyabilmek istiyordum. Bu yüzden sessizce yan ağacın kalın bir dalına gittim, ağaçlar iç içe olduğundan hiç zorlanmamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PRENSES (Tamamlandı)
RandomPrenses? Prenses denilince akla ilk gelen nedir? Elmaslarla süslü taçlar? Mücevherler? Elbiseler? Muhtemelen hepsi ve daha fazlası. Ya prenses olmak o kadar fa güzel değilse? Elmaslarla süslü bir esaret mi? Çamurlu bir özgürlük mü? Sizce? ........ ...