Duyuyor musun kadın? Gece seni çağırıyor usulca, bir şarkı mırıldanır gibi. İnce ince dokuyor saçlarına her bir yıldızı, fark etmiyor musun? Yorma kendini, bana ismini söylesen yeter. İsmin, geceme aydınlık olacak.
Öyle güzel bakma kadın, öyle güzel gülme kimseye. İncitirler. İncittikleri yerden öperim ama, eskisi gibi olmaz. İnsanoğlu dilek tutsun diye değil, senin en güzel dileğim olman için düşürdüm bir kaç yıldız bu gece. Yarım ayı görüyor musun? Tam halini, dolunaya görmeye daha var. Benim için de böyle işte... Seni görene kadar yüz yıllardır bu ay gibiydim. Tam halim, seni bulunca oldu. Sen belki bilmiyorsun ama, benim kaybettiklerim senin varlığına bedel...
Okusana bana bir sayfa daha, hislerini kelimelere döksene. Bu hissizleşmiş, yaralı geceye hissettirsene aşkı.'
Söyle bana, söyle nasıl seviyorsun öyle güzel? Canının acımasına rağmen nasıl dayandın? Sevmek nasıl bir şeydi ki böyle, senin gibi özel bir kadını bile üzebiliyordu... Hadi, bir sayfa daha oku. Oku ki hissedeyim, aşkın ne olduğunu öğreneyim. Ben aşkı ondan bundan değil, geceyi güzelleştiren senden duymak, öğrenmek istiyorum. Yıldızları feda ettiğim kadından hissetmek istiyorum. Nasılda parıldıyor o öpülesi kirpiklerinle sarmalanmış gözlerin! Ömrümü ömrüne kattığım kadın... Kendimi daha da kaybetmeden önce, bir sayfa daha okur musun bana?
Söyle bana, beni sever misin?
******
Genç kadın yavaşça ilerledi, perdeyi örttü ve ayakkabılarını alıp kenara fırlattı. Üzerinde ki ceketi çıkarıp yatağına doğru fırlattığında, geri kalan kıyafetleriyle yatağa doğru ilerledi.
Gece, korkuyla nefesini tuttu. Yoksa onu göremeyecek miydi? Nasıl güzel uyuyordu, bundan mahrum mu kalacaktı? Bunu hiç istemiyordu. Gözleri kadının penceresinde, perdeyi açmasını ve bütün geceyi evinde bir gün daha ağırlamasını istiyordu. Genç kadın bunu yapmadı, gözlerini kapattı ve uyumaya başladı. Gece ise, hala bekliyordu. Tek tek saniyeleri saymaya başladı. Uyumamasını istedi, bencillikti ama bunu istedi. Uyumayıp ona hislerini anlatsın istedi... Bir insanoğlundan, hissetmenin ne olduğunu öğrenmek istedi. Hataydı belki, bilmiyordu. İnsanoğlu çok hata yapmıştı, kendisi bir hata yapsa ne olacaktı?
O anda, perde yavaşça aralandı. Genç kadının kahverengi gözleri girdi görüş açısına. Sonrasında elinde yanan sigara... Perdeyi kenara iteledi, pufa oturdu ve başında ki tokaya doğru elini hareket ettirdi. Tek hamlede saçlarını açarken, gece o an bu kadına bir kez daha hayran kaldı. Saçları omuzlarına doğru yavaşça dökülürken, yüzüne doğru savruldu. Dudaklarının arasından bıraktığı duman geceye doğru karıştı. Elleriyle saçlarını geriye iteleyip o güzel gözleriyle geceye doğru baktı... Sanki, sanki gecenin onu izlediğini bilir gibi. O an gece kaçmak istedi birden, günün aymasını istedi. Genç kadının onu fark etmemesini istedi.
Kadın bakışlarını elinde gecenin bile yeni fark ettiği deftere düştü.
Gece heyecanla genç kadının bir sayfa daha okuyacağını anlamış, görüş açısını kapatmaya çalışan bulutları kenara doğru itelemişti.
"Ben... Hiç böyle çaresiz hissetmemiştim."
Genç kadın sigarasını söndürdü, gözleri satırlara dalıp gitmişti.
"Hata mı yaptım..." Genç kadının boğazına bir yumru oturdu.
" Düşünmek istemediğimi fark ettim. Düşündükçe düşüncelerimde boğulduğumu, nefes alamadığımı, dünyanın darlaştığını fark ettim. Kafayı yemek üzereyim, ne yapacağımı kestiremiyorum. Ellerim titriyor, göz yaşlarıma hakim olamıyorum, kafamda dönen sorular, düşünceler, sorduğum sorulara cevaplar, sinirlerim, sebeplerim, nedenlerim... Delirmek böyle mi oluyor? Gerçekten delirdim mi? Yoksa aklımın bana bir oyunu mu? Yardım et, çünkü ben bu oyundan çıkamıyorum. Gittikçe daha da batıyorum, gittikçe daha da daralıyorum, nefes alamıyorum... Bana yardım et, ama benden uzak dur."Genç kadın sustu. Duvarda ki saatin 'tik-tak' sesinden başka ses yoktu. Derin bir sessizlik, yoğun duygular yaşamış bu kadının artık yorulduğunun kanıtıydı. Kafasını camın kenarına yasladığında, gece kadının hareketlerini dikkatlice izlemeye başladı. Kadın elini kaldırdı, bir yıldızı tutmak ister gibi geceye uzattı elini. Gece o an öyle bir ürperdi ki, elinde olmadan bir yıldız daha gökyüzünden süzüldü. Düşen yıldızı gören genç kadın, elini yavaşça indirdi. Dudaklarında buruk bir tebessüm oluştu. Yıldızlardan dilek dilemesinin bile bir çare olmadığını biliyordu artık. Öylesine dilek dilemek bile istemiyordu, neden olmayacak bir şeyden ümit bekleyip, olmayacak bir şey için dilek tutsun? Hiçbir şeye inancı kalmamıştı. Derin bir iç çekişten sonra konuşmaya başladı kendi kendine.
"Gece... Söyle bana, sessizliğinle cevap ver bana!"
Neyin cevabını istiyordu?
"Ben..."
Dedi ve sustu.
"Senden cevap beklemem bir şeyi ifade etmeyecek aslında, bunu fark ettim. Bunca zaman verilen teselliler, doğrular, gerçekler, hepsi bir işe yaramadı. Hâla neyin peşindeydim? Hâla neyin cevabını arıyorum? Neyi yediremiyorum kendime? Bilmiyorum... Eksildiğim kendimi tamamlamaya çalışmaktan, kendimi aramaktan yoruldum..."
Bu kadının her şeyi özeldi, her bir kelimesi insanoğlunun en değerli bulduğu mal, mülkten bile daha değerliydi. Kadın, kolunu kaldırdığında bileğinde parıldayan bileklik, gecenin bilekliği görmesine sebep olmuştu. Üzerinde beyaz bir yazıyla yazan isimle gözleri kısıldı.
"Esila..."
"Akşam üstü..."
-
İnstagram: bteo.sv