1.BÖLÜM

172 33 19
                                    

Saat altı buçuğu gösteriyordu ve ben yine otobüsü kaçıracaktım. Valizim hazır ve yerindeydi. Peki otobüs gelmiş miydi? Hemen Su'yu aramak için telefonumdan rehbere girdim ve benden önce Su'yun tam tamına yirmi beş kere aradığını görünce, kendi kendimi, O kadar geç uyumasaydın, diye azarladım. Hemen Su'yu aradım.

"Neredesin sen kızım? Yarım saattir tüm otobüs seni bekliyoruz!" diye çıkıştı aniden. Haklıydı da.

"Özür dilerim. Uyuya kalmışım."

"Neyse, hadi uzatma da in aşağıya." dedi ve suratıma kapattı.

Ben ise hemen hazırlanmam gerektiğinin farkına vararak dolabıma koştum. Altıma siyah bir şort geçirdim. Beyaz bir tişört giydim. Uzun kumral saçlarımı ördüm ve boynuma mavi, beyaz desenli fularımı taktım. Son olarak beyaz spor ayakkabılarımı giyerek kapıdan dışarı, resmen, fırladım. Koşa koşa önce asansöre sonda otobüse bindim.

Yaklaşık üç saatlik bir yolculuğun ardından gelmiştik. Birkaç bilgilendirici konuşmadan sonra, başımızdaki profesör bize serbestçe dolanabileceğimizi söyledi. Acilen tuvalete gitmem gerekti! Koşarak, tuvalet, yazan tabelanın oraya gittim. Sanırım ışıklı olması gerekiyordu ama ışıkları sönmüştü.

Kapı eskiydi ve açıkcası biraz korkutcu görünüyordu. Ayrıca içeriden iğrenç bir koku geliyordu.

Tuvalet burası Ada, ne kokmasını bekliyorsun ki?

İç sesime belki de sekiz yüz otuz beşinci kez hak verdikten sonra içeri doğru bir adım attım. Ancak içerideki manzarayı gördükten sonra kapının önüne kadar gelen kötü kokunun nedenini anladım. Bir morgdaydım, ama tabelada lavabo yazdığına emindim ve acilen tuvalete gitmem gerekti. O yüzden orayı sonra gezmeye karar verdim ve başka bir lavabo yazısı aradım. Nihayet bir tabela bulduğumda ona doğru uçtum. Evet burası gerçekten lavaboydu. Tuvaletle olan işimi bitirdiken sonra dışarı çıktım. O morg, ve aynı zamanda otopsi, odasına döndüm. Otopsi masasında bir ceset duruyordu. Ayağına küçük bir zil bağlıydı. Bir yerde okumuştum bunu. Kişinin öldüğünden emin olmak için kullanılıyordu bu zil. Masada duran çocuk yakışıklıydı. Ela gözleri ve koyu kahve saçları vardı. Vücudundaki bazı korkunç izleri gördüğümde neden öldüğünü bilmek istedim.

Ben böyle kendi kendime çene çalarken odaya biri girdi. Benden bir veya iki yaş büyüktü sanırım. Yani en azından öyle görünüyordu. Gerçi, yaşını başını bilmem ama benden tecrübeli olduğu çok belliydi. İçeri girer girmez bir örtü alıp cesedin üstünü örtü ve, "Senin burada olmaman gerekiyordu." dedi. "Ben yanlışlıkla girdim buraya," diye geveledim. Gözlerini devirdi.

"Lavabo yazısından mı?"

"Nereden anladın?"

Bana doğru yürüdü ve hafifçe eğildi. Sinirlendiği çene kaslarından belli oluyordu. "İki Şeyden nefret ederim; biri soruma soru ile cevap verilmesi, diğeri ise benden küçüklerin bana siz diye değil de sen diye hitap etmesi. Ve sen ikisini de uyguluyorsun? Üstüne üstlük mülküme izinsiz girmişsin ve cesede çıplak elle dokunuyorsun?"

"Evet lavabo yazısı yüzünden, 'sen'diye hitap etmem yaşıt olduğumuzu sanmamdan ötürüydü ve..." Biraz bir şeyler geveledikten sonra pes ettim ve omzumu düşürdüm. "Tamam diğerleri için bir bahanem yok. Özür dilerim." Yine gözlerini devirdi.

"Neyse ben Ateş. Ve evet ilk cesedimiz Uzay Barlas 22 yaşında karnında ve kafasında bazı çizikler var. Derin çizikler" demek Uzay Barlas bir dakika ben bu soyadı bir yerde görmüştüm? Evet Ateşin önlüğündeki kartta! Karta bir daha baktım ve evet doğru hatırlıyordum...

Ateş Barlas
Adli Tıp

SELAM! Sizi gerçekten çok özledim. Evet Laboratuvara bir ara vermiştim ve bu zorlu karantina günlerinde sizlere biraz da olsa yardımcı olması, ayrıca hem sizin hem benim kafamızın dağılması amacıyla Laboratuvar'ı tekrardan yayımlayıp devam ettireyim dedim. Neyse çok da uzatmayayım. Hepinizi seviyorum diğer bölümlerde görüşmek üzere <33

LABORATUVAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin