Bölüm 1

19 3 0
                                    


Evet, bir bakalım bugün neredeyim. Gözlerimi ovuşturup, etrafı gözlemeye başladım. Hiçbir şey gözükmemesine rağmen acele etmedim. Elbet birazdan biri gelecek ışıklar yanacak bana sorular sorulacak ve o gömleğin ön yüzündeki küçük deftere notlar alınacak ve bir tabak yemek konulup gidilecekti. Alışmıştım artık buna. Artık nedenini fazla sorgulamıyordum. Bir sebepten onların ilgisini çekiyordum(ya da kan çekiyordu) besbelli ki beni burada tutuyorlardı. Geçen seferki uyuşturucu satıcıları iyilerdi. Bana iyi bakmışlardı. Bazılarının yan gözle baktığı da olmuştu, elbette. Ama ben onların yasak elmasıydım, bana bakıyor ama dokunamıyorlardı. Bunu kullanarak bir yakışıklı sayılabilecek "Bir gelsene" ayağıyla çağırıp onun tam bana fiziksel bir dokunuş yapacakken cebindeki çakmağı gözlerinin içine bakarak alıp sağımda duran yorganı tutuşturup alarm sesini başlatınca herkesin anında odaya gelmesi ve çocuğu yanımdan alıp götürmeleri. Zavallıya kim bilir ne yapmışlardır(?) Ama bu onun suçuydu, bana o gözle bakmamalıydı. Normalde umurumda olmazdı ama uğraşmak istemiştim. Çünkü canım sıkılmıştı, oturmaktan. Aldığım çakmak iyi de olmuştu. İpler ellerimi acıtmıştı, (uzun süre durdukları için,)kurtulmamı sağlamıştı. Sonra yeniden bağlayacaklarını bildiğim için uyuşturucu satıcılarına bunu çaktırmadım. Ayy oradan kurtulduğuma göre az ovalayabilirim, ellerimi. İşte bak bu iyi geldi. Etrafa gözlerim alışmıştı, yorulmuştum o yüzden yere uzanıp hayallerime daldım, daha çok geçmişime. Küçükken giydiğim o sarımsı turuncu yeleğin altına mavi kot yerine yeşili giymiştim ve bir bakıma mutasyonlu kurbağalara benzemiştim ve bunu isteyerek yapmıştım, neden acaba? Ya da sevdiğim aslan şapkama ne demeli? Onu evin verandasını boyamak için aldığımız deniz kabuğu boyasına daldırıp kuruyunca da aslanın yelelerine deniz kabuğu yapıştırmam. Annem kıyameti koparmıştı, ben ise yaptığım eserle gurur duyuyordum. Yine olsa yine yapardım. Annemin deyişiyle burnumun dikine giderdim. Ama annemin tepkisi... Hiç o kadar şaşkınlıkla kızgınlık arasında kalan yüz görmemiştim. Çünkü anlayacağınız üzere de şapkanın kullanıcısı ben değildim.

Kapı yağlanmadığı belli olan bir ses çıkardı. Harika demek ki eski bir altın madeninde olabilirim. Umarım hepimize yeterince altın vardır.

-"O kadar komik olan da ne?"

-"Geçmişimden bir anı."

-"Hımmm. Neden uyanınca bir tepki vermedin?"

-"Bağırsam kimse duymayacaktı. Yoksa ağzımı bantlardınız, bu yüzden gerek yoktu."

-"Evet, doğru. Peki nerede olduğunu biliyor musun?"

İşte konuşmak için konuşmak isteyen yalnız bir insan daha.

-"Mavi balinanın rengi nedir?"

-"Efendim? Şeyy, mavidir."

-"Evet, mavi. " 

Ne demek istediğimi anlamamış ve " Biz doğru kızı mı kaçırdık lan? ya da "Akıl Hatanesine tek kişilik daha kayıt yaptırın" der gibi yüzüme baktı. Ahhh , ben yoruldum hayat gelme üstüme. Diz çöktüm dünyanın namert yüzüne...

-"Diyorum ki sizin az önce sorduğunuz soru mavi balina sorusu gibiydi. O yüzden seri geçebilir misiniz?"

Gözümden gönlümden düşen düşene...

-"Anlıyorum. Şuan özel bir şirket tarafından korunan güvenli bir yerdesin."

Aman ne harika! Teşekkürler.

-"Ve senden istediğimiz uslu durman."

-"Günde üç öğün yemeğim ve yanında 3 şişe suyla ve Sherlock Holmes'un Şüphe Asla Uyumaz ve Gerçekler Kanıt İster kitaplarını isterim. Bir de havlu ve tuvalet kağıdı. Bir şey daha var arada da olsa şu kapıyı yağlayın,lütfen." (Gürültü kirliliğine son!)

-"Ne kapısı? Haa, tamam."

-"Tamam."

Uzun bir bakışma sahnesi, Türk film çekiyor olsak aşık olmuştum bile? Öyle değil mi?

-"O zaman gidebilirsiniz. Yoksa telefonuna mesaj gelecek."

Mesaj gelir.

-"Sen nasıl? Bu-bunu nasıl bildin?"

-"Burada bu kadar uzun süre benim yanımda kalmana izin vermeyecekleri apaçık ortadaydı. Sen burda bir çalışansın sonuçta. Ya kapıdan geleceklerdi ki öyle bir şey olsa kapı yağsız olduğu için gıcırdama sesi duyulurdu ve ayrıca özel şirketin özel adamları öyle bir şeye pek uğraşmaz. Geriye de fazla bir seçenek kalmıyor."

-"Telefonla arayabilirlerdi?"

Hadi ama buna inanıyor musun gerçekten, diyen bir bakış attım.

-Özel bir şirketin özel bir çalışanını içeride salık tuttukları bir kızın yanına her şey göze alarak telefon verecekler ve ben burada dibindeyken sen o kişiyle konuşup, benim o kişinin sesini duymama izin verecekler. Beni buraya bayıltarak getiren adamlar!

-"Evet, haklısın ama bunları anlamak için..."

-"Çok mu küçüğüm."

-"Evet, öylesin." 

-" Evet, bunu çoğu kişiden duydum."

Ayağa kalktı ve geldiği yere doğru yürüdü. Benim gelip gelmediğimi görmek için arkasını döndüğünde;

-"Görüşmek üzere A." ona verdiğim isim bu olacaktı, kesinlikle.

Hiç bir şey demeden gitmişti. Kapıdan çıkarken ki ses artık sadece kulağımı değil ruhumu da acıtıyordu. Kapıyı en ısa zamanda yağlamaları lazımdı. Neyse, en son ne diyordum ben? Haa, evet. Bu öksüz başımı gözdağı verme...

...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin