Bölüm 13

5 2 2
                                    


Savaş eğitimi ya da kendimi savunma eğitimi öğreneceğimi zannederken sözlü eğitim alıyordum. Bu beni hem rahatlatmış olup hem de germişti. Çünkü her şeyin anahtarı konuşmaktı ve ben dikkatli olmazsam elimde patlayacak olan da konuşmaktı.

-"Bir kapıyı seçmelisin artık."

-"Elimde yeterince bilgi yok, seçemem ki."

-"Seç!"( Dedi kızın yüzüne daha çok söverek. Tanrım, tükmüğü her yerdeydi. Kız korkudan titriyordu.)

-"Sen hangini seçerdin."

-"İlk kapıyı koç."

-"Neden?

-"Daha sağda ve buna dair kanıtlanmış..."

-"Kes! Ben sizin ne seçeceğinizi soruyorum. O kişinin değil!"( Bağırınca öne doğru ilerleyen şah damarına baktım. Çok etkileyiciydi.)

-"Sen?"

-"Solu seçerdim koç."

-"Neden?"

-"Çünkü sağdan giden arkadaşımıza kızdığınızdan ben bu kapıyı ele..."

-"Hayır!"

-"Sen peki?"

-"Geri dönerdim ."

-"Öyle bir seçeneğin olduğunu nereden çıkardın?"

-"Soruda kapı seçmemiz söylendi, bunun arkada olmayacağını söylenmedi."

-"Arkada yok."

-"Yine dönerdim. Neden?"

-"Demek ki bir şeyleri eksik yapmışım ki bu durumda kalmışım. Neyi eksik yaptığımı öğrenmem lazım koç."

-"Arkada eksik yaptığın şeyi bulamazsan?"

-"O zaman içgüdülerime güvenip üç kapıdan en mantıksızını seçerdim."

-"Neden?"

-"Bu üç kapıyı koyan benim ne seçeceğimi kontrol etmesine engel olmak için."

-"Evet, aferin. Dersimiz bitti. Rahat."

Rahatlamıştım. Sıra bana gelmeden bitmişti, ders. Verem gerçekten çok zekiydi, onla ilk tanıştığımızda bana bakışından hissetmiştim bunu. Bana sadece bakmış ve biz tanışmıştık. Annem söyledikleri konusunda haklıydı. Benim gibi insanlar vardı, tek değildim, yalnız hiç de değil.

-"Kafeterya.

-"Tamam."

Veremle bir konu hakkında konuşmak bazen sadece susmak ve bakışmak bile zevkliydi. Tabi o istediğini alınca gidene kadar. Yine öyle bir anın eşiğindeydim.

-"Süt?"( süt alacağım sen ne istiyorsun?)

-"Portakal."(portakal suyu istiyorum.)

-"Masa."(masa kap, birazdan her yer dolacak)

-"Tamam."(o iş bende)

Uzun uzun böyle basit konularda konuşmak yerine Can yücel, Cem yılmaz, Canan tan hakkında sohbet etmek daha keyifliydi. Karşınızdaki sizi anlıyorsa uzun uzun konuşmanın ne faydası vardı ki? Zaten derslerde sözlü olduğu için yeterine konuşuyorduk, bir de buna mı yoracaktık, kendimizi. Başkalarının Verem'i nasıl gördüğü onun dışımda kimin umrundaydı? Bunu o sıkıntı etmiyorsa ben ya da başkası sıkıntı etse kaç yazardı?

Bana uzattığında bundan sıyrılıp esas konumuz neyse ona odakladım kendimi.

-"Tavla."

Geçen hafta asılmıştı, katılmaktan çok gereksiz bulacağını düşünmüştüm.

-"Hayır. "(Ben katılmayacaktım.)

-"Neden?"( daha iyi planım olup olmadığını soruyordu.)

-"Kişisel. "(kişisel planım olduğunu kibarca onun da planıma dahil olmasını engelliyordum.) Ona bazı konularda hayrandım. Ama bu onun her istediği ben istemesem de o istedi diye yapacak değildim.

Masadan kalkıp gitti. Açıkçası bunu yapmasından bencilce bir zafer kazanmanın mutluluğunu yaşıyordum.

-"Nasılsın Mavi?"

-"İyiyim Berk. Sen nasılsın?" (Dere demiyordum beni sinir etmediği sürece. Geldiğimizden beri o bana takılıyordu. Bende bunu dert etsem de çözüm bulamadığım için dert etmemeye karar verdim ve onun gibi davranmaya başladım.)

-"Bu konuşmanı az önce giden Verem'e bağlamam mı gerekiyor?"

Suratımda dudaklarımı öne getirip burnumda birleştirip kafamı salladım.

-"Böyle yapınca senle konuşmak istemiyorum."

-"Biliyorum."( dedim istifimi bozmadan.)

Gülüştük.

-"Bu gülüşü okula alıştığın varsayıyorum. "

-"Bende bu başarını akşamki planıma dahil ederek ödüllendiriyorum seni."

-"Olmaz çocuklarla olacağım."

-"Peki." Dedim portakal suyumu içerken.

-"Sen var ya, lanet olsun söylemeyeceksin de. Peki buna değecek mi?"

-"Sence?" dedim iddalısından bir bakış atıp.

Cebindeki telefonu bir hışımla çekip stresli ama hafif bir mutlulukla aradı.

-"Alo, ben gelmiyorum satranç turnuvasına. Neden mi?"

Beni süzüp gözünü kırptı. Pislik, dedim. Hepiniz aynısınız.

-"Daha iyi bir planım var çünkü. Görüşürüz."

...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin