"Alya, bunların iyi olduğuna emin misin?"
Bilmem kaçını kez soruşuma karşı göz deviren arkadaşıma kıkırdadım. Bugün buluşuyorduk ve ben içimdeki kelebeklerin tepinmesi ve uzun zamandır görmemiş olmanın verdiği özlemle karşısında nasıl bayılmadan duracaktım bilmiyordum.
"Senin yüzünden doğru dürüst hazırlanamadım bile, asabımı bozma benim. Makyaj malzemelerin şurada mıydı? Kullanacağım." Kafamı sallayıp aynada kendime bakmaya devam ettim. "Resmen yepyeni duruyorlar. Kullansana şunları." Omuz silktim. Makyaj yapmayı pek sevmiyordum, sadece arada bir aklıma eserse yapıyordum.
Yaklaşık 20 dakika sonra işlerimizi tamemen halletmiştik. Saatime baktım ve çantamı taktım. "Vakit geldi."
"Önemli bir şirketle toplantıya gitmiyoruz, Marinette. Sakin ol." Göz devirdim ve onun da tamamen hazır olduğunu fark ettikten sonra ayakkabılarımı giydim.
-
"Alya öleceğim, öleceğim, öleceğim, ölec-" Alya ağzımı kapatıp etrafına baktı. "İnsanlara rezil oluyoruz." Çenemi kapatıp heyecanımı içimde yaşamaya karar verirken buluşacağımız yere çok yaklaşmıştık.
"Umarım bugünün sonunda hastanede başını bekliyor olmayız." Dediği şeye kıkırdadım ve kafamı biraz hareket ettirerek daha önceden gelen Nino ve Adrien'ı görmeye çalıştım.
Yapmamış olmayı dilerdim.
Onu gördüğüm anda hızlanan kalbime lanet okurken Nino'ya karşı attığı kahkahası işleri daha da zorlaştırıyordu.
"Alya, hazır ikisi de bizi fark etmemişken kaçsak mı?" Alya'nın göz devirip bıkkınca baktığı görmeden de tahmin edilebilirdi. "Yürü." diyerek beni daha çok çekiştirdi ve daha ne olduğunu anlayamadan kendimi onların yanında buldum.
"Selam, artist çocuk." diyerek Alya ona sarıldığında göz göze gelmemizle gülümsemesi genişledi. "Özlettin kendini." der demez Adrien'ın kollarından çıkan Alya sevgilisinin kolunun altına girdi.
Lanet olsun, neden biraz daha kalmadın ki?
"Mari..." dedikten sonra beni süzdü. "Zaten güzeldin, çok daha güzelleşmişsin." Yanaklarımın yanmamasını umut ederek gülümsedim. Yanaklarım bana ihanet etmezken belimde bir çift kol hissetmemle irkildim. Adrien'ın çenesini omzumda hisseder hissetmez kaskatı kalmak yerine ellerimi boynuna sardım ve hafif parmak uçlarımda yükseldim.
Alya'ya baktığımda Nino ile ikisi sırıtarak bize bakıyordu. İkisiyle de göz göze gelmemle arkalarını dönüp gitmeye başladılar.
"Seni özlemişim Mari." dedikten sonra kollarını ayıran ve saçlarımı karıştıran Adrien'a aynısını yapıp kıkırdadım. "Ee nereye gidi-" diyerek Alya ve Nino'nun önceden oldukları yere baktığında çoktan ilerlemeye başlamış olduklarını görüp kaşlarını çattı. "Sanırım onlar rotalarını belirlemiş."
Biraz sonra favori çiftimiz önümüzde, biz ise iki sap olarak Adrien'la beraber arkada olmak üzere nereye gittiğimizi bilmeden yürüyorduk. Onlar ikisi gülüşürlerken bizim tek yaptığımız onları izleyerek sessizliğimizi korumaktı.
Onu çok özlemiştim ve onu şu an yanımda hissetmek bana tarif edilemez bir duygu veriyordu. Onu seviyordum, hala. Ancak onun deyişiyle 'arkadaşlığımıza' zarar gelmemesi için bu histen vazgeçmem gerekti.
"Şuralarda güzel bir kafe biliyorum, oraya gidelim. Hava bozacak gibi."
-
"Sonrasını biliyorsunuz zaten. Sizi özlediğimi fark ettim ve mesaj attım."
"Bir yıl sonra mı?" Alya'nın dediğine kıkrdayıp kolumla hafifçe vurdum.
"Haklısın, üzgünüm." dedi Adrien ellerini bardağının etrafına sarıp gülümseyerek. "Artık önemi yok, şu an birlikteyiz ya."
Gayet de önemi vardı. Anlattığına göre bir yıl boyunca büyük bir meşguliyeti olmamıştı. Olsa bile arada mesaj atıp nasıl olduğumuzu soramaz mıydı?
Onlar muhabbetlerine devam ederken kulağıma gelen sesle cama döndüm. Hafif bir şekilde yağmur atıştırıyordu.
Karşımda oturan Adrien'a döndüğümde bana bakarak gülümsediğini gördüm. "Yağmurlu havaları çok seviyorsun değil mi?" Kafamı salladım.
Elbette seviyordum, onunla yağmurda tanışmıştık.
Her şey bir yana, tam bir soğuk insanıydım.
"Gençler, biz kalkıyoruz. Yağmurda biraz yürüyeceğiz." diyerek ayağa kalkan Nino çoktan ayaklanmış olan Alya'nın elini tuttu. Birlikte kapıdan çıkıp tıpkı birbirlerine oldukları gibi kendileri de sırılsıklam olurken onlara özenerek baktım.
"Çok güzeller öyle değil mi?" dedi Adrien tıpkı benim gibi onlara bakarak. İkimiz de başımızı birbirimize çevirdiğimizde şu an onunla yalnız kaldığımızı yeni yeni idrak ediyor ve heyecanlanıyordum.
"Biz de mi kalksak?" Başını salladı. "Olur ama şoförümü aramam gerek."
Adrien'ın şoförü gelene kadar biraz daha konuşup geldiğini gördüğümüzde kapıya doğru ilerledik. "Bizimle gelmeyeceğine emin misin? Yağmur çoğaldı." derken çantasındaki şemsiyeyi çıkarıyordu. "Eminim Adrien, yağmur benim için sıkıntı değil."
Dışarı çıktığımızda toprak kokusunu içime çekip gülümsedim. "Görüşürüz, Mari." dedikten sonra el salladım ve o şemsiyenin altında arabasına ilerlerken gözlerimi kapatıp yağmuru dinledim.
2-3 saniye sonra yakınımdan gelen öksürük sesiyle gözlerimi açtım. Her yağmur yağdığında aklıma gelen bu anıyı tekrar yaşayacağımı bilmiyordum: Adrien bana gülümseyerek şemsiye uzatıyordu.
Tıpkı yıllar önceki gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
again [adrienette instagram] [tamamlandı]
Fanfictionadrienagreste sizi takip etmek istiyor.