Hatalarımız varsa kusura bakmayın. ^,^ iyi okumalar...
Media ; Barın
Üç buçuk saatlik yolculuğun ardından güçlü bir sarsıntıyla acıyan göz kapaklarını araladı Barın.
Yanında uyuyan ve salyalarını etrafa saçan bir adet Arda gördü. Baktığına pişman olduktan sonra cama çevirdi yüzünü hemen. İstanbul'a geldiklerini fark etti. Ufak bir gülümseme aldı yüzünü. Çok sık gelmemiş olsa da severdi bu şehri Barın. Paris kadar olmasa da huzur tohumlarını ekerdi içine. Bir ara tatil için gelmesi gerektiğini aklına not edip halasının peşine takıldı ve hâlâ uyku sersemi olan Arda'yı yerde sürüye sürüye uçaktan indirdi.
Karşılığında ise akla gelmeyecek tonlarca yaratıcı küfür kazandı yakın arkadaşından. Bir kaç dakika sonra Arda'nın küçük(!) beyin sikme seansına son vermesi gerektiğini düşünüp sinirle kükredi, "Eğer şu sokuk çeneni hemen kapatmazsan seni aha karşıdaki uçağın üzerinde yan yatırıp düz sikerim Arda! Beynimin amına koydun iki dakikada it herif!" Arda Barın'ın soluksuz sıraladığı cümlelerden sonra korkuyla pısıp Barın'ın kendisini hayvani gücüyle sürüklemesine izin verdi.
Yaklaşık on dakika sonra şirket tarafından hazırlatılan arabaya kendilerini attılar. Barın'ın babası inşaat sektöründe başarılı, ayrıca da tanınan bir iş adamı olduğundan, halası önceden geleceklerini haber verdiği an arabayı hazırlamışlardı çalışanlar. Arda sürücü koltuğunda, Barın ile halası yine arka koltukda otururken otobanda ilerlemeye başlamışlardı.
Hastane gözüktüğünde Arda mırıltı şeklinde "Geldik." deyince Aysel hanım da kendini toparladı.
Arda arabayı park edip durdurduğunda herkes indi. Hastaneye gelmişlerdi. Önde Aysel hanım, arkada Arda ve Barın içeri adımladılar.Oldu olası hastanelerden nefret ederdi Barın. Kimsenin güzel anılarına şahitlik etmezdi bu kocaman binalar.
Kiminin sevdiklerini alır kimilerininse kendine olan sevgisini. Her hastane de olan o tuhaf koku tüm hastaların birbirine karışmış acılarını temsil ederdi ona göre. Kim bilir? Belki de gerçekten öyleydi.
İçeri adımını atar atmaz bu düşüncelerle, uçsuz bucaksız bir denizi andıran gözleri doluverdi birden.Barın ile Arda merdivenlerin başında beklerken, Aysel hanım danışmandan döndü. Sonra da "Baban 4.katta oğluşum." dedi heyecanla.
Hemen asansöre bindiler. Arda'nın 4. katın tuşuna basmasıyla tık sesi geldi ve asansör çalıştı. Geçen bir kaç saniyeden sonra demir kapı açıldığında bekleme koltuklarında oturan annesine doğru yürüdü Barın. Kısa boylu, cılız kadın şişmiş gözleriyle oturduğu yerden oğluna baktı saniyelerce. Sonra transtan çıkmış gibi silkelenip Barın'ın kollarına attı güçsüz bedenini. Konuşmadı ikiside. Yeni kurumuş gözleri tekrar ıslandı orta yaşlı kadının. Gözünden akan boncukların ardı arkası kesilmedi. Dakikalarca o şekilde kaldı ana oğul. Bir ara Arda'nın gidiyorum anlamında bir işaret yaptığını gördü sadece Barın. Annesini sakinleştirip tekrar oturttu. Kendisi de su almak için kantine yöneltti savsak adımlarını. Bir kaç şişe su ile kantinden döndüğünde bir annesine, birde yanında gözleri boşluğa dalıp gitmiş halasına baktı soran gözlerle. Daha babasına ne olduğunu bile bilmiyordu.
Kafasındaki düşüncelerin ardı arkası kesilmiyordu. Annesine dönüp "Anne. Babamın nesi var?" dedi ve annesinin mor göz altlarına, ağlamaktan şişmiş gözlerine baktı. Annesi "Apandisit mi neymiş oğlum. Ben de tam anlamadım. Baban bana dedi ama, 'karnıma bir ağrı girdi' dedi. Ben ne dedim, 'Uzan bir şeyin kalmaz' dedim. Ah benim salak kafam ahhh!" diye feryat figan dövdü dizlerini. Barın annesinin yanındaki koltuğa bıraktı kendini. annesi devam etti, " Baban baygınlık geçirdi. Kendinden geçer gibi oldu. Hemen apar topar hastaneye geldik. Neyse ki tam zamanında yetiştik." dediği sırada doktor geldi .Barın apar topar yanına gitti yeşil önlüklü adamın. "Doktor bey babamın tam olarak nesi var? Ne kadar ciddi durumu?" diye sordu. Doktor derin bir iç çektikten sonra "Hastamızın tomografi ve el muayenesi sonucu gördüğümüz, beyaz küresi yüksek çıktı. Bunun nedeni sol tarafında ki patlamaya yakın apandist. Eğer biraz daha geç kalsaydınız ölebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE İLLEGAL LOVE ( GAY )
Dla nastolatkówLegal bir dünyada, illegal bir aşkın zehirli filizlerini acemice büyüten, başını sonunu düşünmeden birbirine tutulan iki adam. İki beden. Ve iki bedende tek yürek...