Bölüm-2

82 6 4
                                    

İyi okumalar...

Esin, Arzu ve ben çaresiz gözlerle kapıya bakarken Edebiyatçı Nergis Hoca girdi sınıfa. Üçümüz aynı anda derin bir oh çektik. "Günaydın gençler! Nasılsınız bakalım?" Nergis Hoca derse her girdiğinde hâl hatır sormayı eksik etmez. Bu yüzden severim bu hocayı, bazen cadılaşsa da ne yaparsın işte? Gülü seven dikenine katlanır. Sınıfça hep bir ağızdan Nergis Hocaya cevap verdik: "İyiyiz hocam, sizi sormalı?" "Sağ olun, iyiyim ben de. Ee o zaman artık derse geçebiliriz." Hocam, hiç geçmesek güzel olmaz mı? Böyle daha iyiydi sanki. Bunu içimden söylüyorum tabii ki. Direkt söyleyecek kadar cesaretim yok maalesef. Zaten utangaç bir kişiliğim var ve bu benim en sevmediğim huyumdur. Utangaç olduğum için özgüvenimi de yitirmiş durumdayım. Her neyse işte... Sınıfta bir anda Tuğrul'un sesi yankılandı: "Hocam, sabah sabah ders mi işlenir yaa Allah'ınızı severseniz?" Helal be Tuğrul! Gözüme girdin. "E oğlum ne yapalım? Karnım aç; ders işlemeyelim, başım ağrıyor; ders işlemeyelim, sabahın körü; ders işlemeyelim, son saat; ders işlemeyelim. Biz ne zaman işleyeceğiz dersi? Okula hiç gelme o zaman." Valla ne yalan söyleyeyim; sen de haklısın Nergis Hocam.

Derse geçtik. "Gençler, konumuz: Türkçenin Tarihî Gelişimi" Off! Çok sıkıcı bir konuydu fakat iyi kötü dinleyip anlamaya çalıştım. Teneffüs zili çaldı. İşte her öğrencinin sabırsızlıkla beklediği o ses... İnsanın yüzünde ister istemez bir tebessüm oluşuyor. Biyoloji, tarih, müzik dersi diye diye son dersi de bitirdik. Bir pazartesi günü daha bitti. Arzu ve Esin'le beraber okuldan çıkıp her zaman gittiğimiz cafeye gittik. Ben içmeden duramadığım için kahve tercih ettim, Arzu ve Esin çay istediler. İçeceklerimizi yudumlarken bir yandan da mubabbet ediyorduk:

Esin: Kızlar, benim başım çatlıyor yaa.
Ben: Miden de bulanıyorsa bizden değil.
Anırdık....
Esin: Üff, Dalga geçmeyin bee!

Cafede bir yarım saat içeceklerimizi yudumlayıp muhabbet ettikten sonra evimize doğru yürüdük. Peki ya aynı apartmanda oturduğumuzu biliyor muydunuz? Öğrenmiş oldunuz. Ben 5. katta oturuyorum. Esin 4. katta, Arzu da 3. katta oturuyor. BFF'lerle aynı apartmanda oturmanın ne kadar güzel olduğunu tahmin edebiliyorsunuzdur. Hem dost hem komşu hem sınıf arkadaşı hem de sıra arkadaşı... Vayy bee! Biri bizi sorduğunda hiç üşenmeden sayıyorum bunları. İkisi evlerine girdikten sonra ben de 5. kata çıkıp kapıya vardım. "Asansör yok mu bea?" diye soracak olursanız da hemen söyleyeyim: Asansör 1 aydan beri biraz arızalı. Bir düzelttiremedik. Biz de korkuyoruz tabii binince bir şey olursa diye. Zile bastım. "Ding Dong!" Annemin sesi duyuldu: "Sare, sen mi geldin kızım?" Anacığım, ne soruyorsun? Kapıyı açarsan görürsün Sare miyim, değil miyim. "Evet, benim." Annem kapıyı dirseğiyle açtı. Elleri köpürüklüydü. Gluk gluk! Aklıma Killa Hakan geldi lan. "Aç mısın kızım?" "Hayır, şu an canım bir şey yemek istemiyor." Odama geçtim. Çantamı özensizce yere attım. Telefonuma baktım. Şarjı %15'ti. Şarj aletini yatağımın hemen yanındaki prize takıp telefonum şarj olurken bir yandan İnstagram'da takılıyordum.

Bölüm sonu...
Bölümü burada bitirmek istedim.
Umarım beğenerek okursunuz.
Sizleri seviyorum♥️

MUHTEŞEM ÜÇLÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin