Resim Kursu

54 5 12
                                    

  Sıcak bir yaz günü, saat sabah 09.47,  henüz yeni uyanıyordum daha doğrusu uyandırılıyordum. Sıradan bir gündü, hep öyle gelir ya. Ölecek bile olsak büyük bir ihtimalle sıradan bir sabaha uyanmış olacağız. Çünkü gelecek kestirilemezdir. Bu arada ben Güneş, tanıştığımıza memnun oldum :)

   Bugün resim kursum vardı. Resim yapmak en büyük tutkumdu. Bu kurs beni mutlu eden şeylerde ilk 5'teydi. Yani sıralama yapacak olursam;

1-İkizim Gece
2-Annem ve Babam
3-En yakın arkadaşım Zişan
4-Sanat
5-Resim Kursum

  Kahvaltımı ederken aklımdan böyle bir liste yaptım ve gülümsedim. İnsanlar çok güldüğümü söylerler. Belli etmesem de gülümsemek benim maskemdi. Tabağımdan kafamı kaldırdığımda Gece yine hararetli hararetli bir şeyler anlatıyordu. O hep böyleydi.

  İkizleri hep birbirine benzetirler. Ayrı yumurta ikizi bile olsalar az bir şey benzerler. Ama ben ve Gece biraz bile benzemiyorduk. Gece, kısa erkek model kumral saçları olan, kahverengi badem gözlü, uzun ve balık etli bir kızdı. Bense, belime kadar uzun simsiyah saçları olan, hafif çekik ve gülünce gözükmeyen ela gözlü, orta boylarda bir kızdım. Gece yıllardır ikiz olduğumuza kendi bile inanmıyor zaten...

  Kahvaltımı bitirdikten sonra tabağımı mutfağa götürdüm ve odama gidip üstümü değiştirmeye başladım. Resim kursuna gitmek hayatımı iyi yönde etkiliyordu. Sanat insanın ruhuna işliyordu...

  Bir şort, bir tişört giydim ve en zor kısma yani saçlarımı tarama kısmına gelmiştim. Saçlarımı taramaktan gerçekten nefret ediyorum çünkü saçlarım üstlerini tarayıp altlarına indiğimde üstler çoktan tekrar karışmış oluyor. Uzun ve gür saçlı olmak insanı çok yoruyor... Saçlarımı zar zor, nefretler yağdırarak taramayı bitirdiğimde Gece'nin çoktan hazır olmuş beni beklediğini gördüm. Sırt çantamı aldım ve geçen hafta kursta kendim yapmış olduğum resim çantamı aramaya başladım. Resim çantamı da bulduktan sonra evden çıktık. Otobüs durağına doğru yürümeye başladık, 7-8 dakika sonra beklediğimiz otobüs geldi ve bindik. İstanbul olduğunu göz önüne alarak değerlendirdiğinizde otobüs fazla da kalabalık sayılmazdı.

  30 dakikalık yolculuğun sonunda otobüsten indik ve resim kursunun olduğu binaya doğru yürümeye başladık. İkizim beni resim kursuna bıraktıktan sonra benden ayrılarak kütüphaneye doğru yürümeye başladı. Ailemin maddi durumu ortalama sayılırdı ama bu resim kursuna ekstradan ayıracak paraları yoktu. İkizim ailede yeteneğimi fark eden ilk kişiydi ve resme olan düşkünlüğümün farkında olduğu için harçlığının büyük bir bölümünü benim bu kursa gitmem için bana verdi. Parasını sadece kitap için harcayan biriydi ve bu yüzden her hafta benimle gelip kursuma yakın bir kütüphaneye gidip beni beklerken kitap okuyor, kitap ödünç alıyordu.

  Resim sınıfına girdiğimde içerisi her zaman ki gibi yağlı boya kokuyordu. Aslında bu kokuyu seviyordum,hatta bana huzur veriyor, beni evimde hissettiriyordu.

   Hemen kendi tuvalimin başına oturdum ve boyalarımı yerleştirmeye başladım. O sırada içeri Ayşe hoca girdi. Ayağa kalktım ve hoca bizi her zaman ki neşesiyle selamladı.

"Bugün sizden şunu istiyorum" diyerek yanında getirdiği tablonun üstündeki örtüyü kaldırdı "bu tabloya bakarken hissettiklerinizi sınıftan birini çizerek resmetmenizi istiyorum. Haftaya kadar süreniz var çocuklar, buyurun başlayın..."

   Resme baktığımda içimde bir korku uyandı, tablodaki soyutluk ve estetik hoş olmasına rağmen tablo hüzünlüydü. Bu resme en çok uyacak kişiyi bulmak için sınıfa göz gezdirmeye başladım. O sırada biriyle göz göze geldim ama normalde asla yapmayacağım bir şey yaptım ve kafamı çevirmedim. Çünkü kesinlikle bu çocuğu çizecektim. Uzun yüzü, kalın dudakları, düz ve uzun burnu, hafif dalgalı yüzüne dökülen kumral saçları ile estetik bir görüntüsü olmasına rağmen bakışlarında bir hüzün vardı. Yüzünü taslak olarak çizmeye başladım.

   Çizimim bitmek üzereyken Ayşe hoca "Süremiz bitmek üzere gençler, eşyalarınızı toparlayın isterseniz. Bu da ev ödeviniz olur" diyip güldü. Eşyalarımı toplamaya başladım. Hoca her hafta bize bir tabloyu tanıtırdı ama bu hafta ilk defa getirdiği tablonun adını söylememişti. İçimde uyandırdığı duygulara güveniyordum ve eve gidince bir araştırma yapma kararı alarak kurstan çıktım. Saate baktım ve ikizimi aradım. Telefonu saniyesinde açtı.

"Alo, Güneş ben çıktım kütüphaneden 5 dakikaya kursun yanına gelmiş olurum" dedi ve yüzüme kapattı. İkizim garip biriydi. Telefonu yüzüme kapatmasına alışıktım aslında ama yine de sinir bozucuydu. Gölgedeki bir oturağa oturdum ve cidden tam 5 dakika sonra gülümseyerek geldi. İkizim diye demiyorum marjinal biri için fazla sevimliydi.

   Durağa doğru yürümeye başladık. O sırada bana bugün yaptığı şeyi anlatmaya başladı.

"Bugün geçen hafta seninle geldiğimde aldığım kitap vardı ya, Bülbülü Öldürmek, onun içine bir not bıraktım ve altına Satranç yazdım." dedi ve devam etti, "Acaba kim bulacak, çok merak ediyorum ya da geri dönüş yapacak mı?.." diye hala bir şey söylemeye çalışırken sözünü böldüm.

"Satranç?" diye sordum.

"Yeni aldığım kitap, yeni bir not bırakacağım eğer bulmak isterse o kitaba bakar" dedi.

"İyi de sen Satranç'ı zaten okumadın mı?" diye sordum ama soruma güldü.

"Kitapların insanlara en benzer yönü bu: her seferinde farklı bir tat verir." dedi. Söylediği şeyi düşünerek bir süre sessiz kaldım. Gerçekten öyleydi. Bazı kitaplar vardı ve her okuyuşunda farklı bir şeyler buluyordun kitapta, bazı kitaplar vardı her okuyuşunda aynıydı, asla farklı bir şey hissettiremiyordu ve bir süre sonra sıkıyordu. İnsanlar da böyleydi. Mesela ben Gece'den asla sıkılmazdım. Her gün aynı evde yaşadığımız halde her an bilmediğim bir şeyler söylüyor ve her an yeni şeyler araştırıyordu, onunla her konuyu konuşabiliyordum ve bu onda en sevdiğim şeylerden biriydi.

   Ben düşüncelere dalmışken eve varmıştık bile. Eve girdiğim gibi resim çantamı bir kenara koydum ve mutfağa gittim. Annem her zamanki gibi mutfaktaydı ve bugün kısır yapmıştı. Kısır severdim aslında ama annem her seferinde güzel yapardı diyemeyeceğim. Anneme selam verdim ve Annem arkasına bile dönmeden "Üstünü değiştir Güneş, evde böyle kıyafetlerle gezme" dedi. Annem evde dışarıdan geldiğimiz kıyafetlerimizle gezmemize çok kızardı...

   Üstümü değiştirip bu sefer güzel olmuş 1 tabak kısırı yedikten sonra odama geçtim. Gece de bir süre sonra yemek yemeyi bırakıp geldi ve kitap okumaya başladı. Tuvalimi çıkardım ve o çocuğu düşündüm. Yaklaşık olarak 4 aydır bu kursa gidiyordum ve 4 aydır kimse bir diğerine ismini sorma girişiminde dahi bulunmamıştı. Ayşe hocanın dersleri güzel geçiyordu ve kimse başka biriyle konuşma ihtiyacı duymuyordu. Bu yüzden çocuğun adını bilmiyordum. Aslında çocuk gözüme tanıdık geldiği halde ilk defa görüyor gibiydim. Buna verilen bir ad vardı, neydi ya?..
Jamais vu...
Evet buydu, çok hoş bir kelimeydi.

   Çocuğun yüzünü gözümün önünde canlandırmaya çalıştım ve son detaylarını tamamlayarak renklendirmeye geçtim. Pastel ve koyu renkler kullanarak o hüznü resme vermeye çalıştım. Birkaç saat çalıştıktan sonra babam geldi ve akşam yemeğini yiyip o en sevdiğim akşam sohbetlerinden ettik. Daha sonra odama dönerek resmi tamamladım. Resme son bir kez baktığımda bazı kusurlar olduğunu farkettim ama onları düzeltemeyecek kadar yorgundum bu yüzden yarın bir de sabah gözüyle baktıktan sonra düzeltmeye karar verip uyudum.

GuernicaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin