Yağmur yeni başlamıştı, adam yakaları kalkık bir şekilde sırtından vurmaya başlayan soğuğa aldırmadan uzun süre yürüdü. Kafasında tonlarca soru işareti ne olduğunu bilmediği duygu karmaşası arasında kendinden geçmişti. Otele gidemezdi, kurduğu bütün hipotezler yerle bir olmuştu. Ne olursa olsun burda kalmalı ve yarım bıraktığı işi tamamlamalıydı.
O haldeyken, ilk denk geldiği kafeye girmek istedi. Sonra çok ulu orta diye düşünüp ara sokaklardan birine daldı. Bir süre yürüdükten sonra büyük eski okul tahtalarının birine Alta Coffeeee yazan bir kafeye denk geldi. Gülümsedi, içeri girmemeye çalıştı ama kahve kokusu burnuna gelmişti bir kere...
Kapıyı açtığında ince bir zil sesi fark etti. Uzun süredir varolan bir kafe görüntüsünde aynı zamanda alelacele düzenlenmiş bir yeri andırıyordu. Bir bar, deskler ve yanyana dizili birkaç küçük masa gözüne çarptı. Duvarında yüzlerce kitabın olduğu raflar vardı. Doğrudan, bara doğru yürüyüp, "bu güzel koku, ondan bir fincan içsem kendime gelirim doğrusu" dedi. Barın arkasında ki kız bir süre ona baktıktan sonra elindeki bezi lavabonun içine atıp gülümsedi. "Kapatmaya hazırlanıyordum, doğrusu" kız meydan mı okumuştu yoksa şaka mı yapıyordu? Bülent zoraki bir gülümsemeyle, "olsun bugün daha kötü haberlerde duydum." diyebildi sadece. Kapıya doğru birkaç adım atmaya başlamıştı. Yürüdükçe yerdeki parkenin çıkardığı sesi azaltmak için kenarına basmaya gayret gösteriyordu. Barın arkasında ki kız "sanırım senin için bir fincan çıkar burdan" . Bülent gülümseyerek geri döndü. Tekrar bara doğru yürüdüğü anda kız kırmızı büyük kupalardan birine kendisi için diğerine de müşterisi için kahve dolduruyordu.
Kız kahvesinden birkaç yudum aldı. Mavi dalgalı saçları, daha ilk dakikadan adamın dikkatini çekmişti, üzerinde ki yırtık tshirt ve elinin her yanına yayılmış dövmelere rağmen çok masum bir görüntüsü var gibiydi. Bülentin onu incelediği sırada "buralı değilsin" İngilizden çok Ruslara benziyordu kız. Bülent gülümseyerek, "olmayı isterdim" dedi. Bu sefer kız adamı incelemeye başlamıştı. Büyük gözler, yumuşak yüz hatları, sempatik bir surat ifadesi, bu adamda eksik bişeyler vardı. Bir süre bakıştılar gizliden gizliye, adam tam soru soracağı sırada kafenin bulunduğu sokakta bir silah sesi duyuldu.
Bülent bar sandalyesinden ayağa kalktı. Eli istemsiz bir şekilde beline gitmişti. Kız onun yaptığı paniğe anlam veremez bir şekilde baktığı sırada, "lavabo nerede?" diye sordu Bülent. Kız, panik yapmıştı, tuvaletin olduğu yeri gösterdi.
Bülent tuvalete girdiği sırada başındaki şişliği kontrol etmeye çalıştı. Adam oldukça sert vurmuş diye düşündü. Hafiften başı dönmeye devam ediyordu. Musluğu açıp yüzüne aceleyle biraz su çarptı. Baş dönmesi artmıştı. Şimdi bir de midesinin bulanmaya başladığını hissetti. Gözünün önü kararmaya başlamıştı. Dengesini koruyamayıp, yere düştü. Klozetin mermerine sert bir şekilde kafasını vurdu. Bayıldı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
susma
Romanceelini her tuttuğumda seni bir gün kaybedeceğime inandım. seni her öptüğümde dudaklarının bir gün başkasının olacağını biliyordum. yokluğun o kadar can sıkıcıydı ki, varlığının tadını çıkaramadım aşkım... şimdi başkasına aitsin sen ve ben sana neden...