"O topukluların üstünde nasıl duruyor bu kız?"
Profesör İhsan Bey önünde incecik topuklularla bir oraya bir buraya koşuşturan kıza doğru baktı. Sabahtan beri dik duruşunu bozmadan bütün grubu yöneten kıza hayran hayran gülümsedi ve iç çekti; Ares Mira Yaprak. Ne de güçlü duruyordu bu kız. Bütün kontrol onun elindeydi, hiçbir işi aksatmadan ilerletiyordu, hiçbir yerden taviz vermiyordu. Her şey kusursuzdu, dört dörtlüktü tıpkı onun gibi.
Geleceğide kendisi gibi güzel olacaktı. Beline uzanan doğal turuncu saçları okyanusun şiddetli dalgalarını andırıyordu. Ok gibi uzun ve keskin kirpikleri baktığı kişiyi vuruyordu. Ne giyerse yakışırdı o güzel vücuduna, fiziğine. İncecikti. Ama o narin gibi duran vücudunun altında taşıdığı büyük yürek ve cesaret insanı kendine hayran bırakıyordu.
Hiç kimseye boyun eğmezdi. Her zaman dimdik ve kendinden emin yürürdü. Çokta zekiydi. Kıvrak zekasıyla çözemeyeceği hiçbir problem olmazdı. Otoriter olmayı seviyordu. Her zaman lider olmalıydı, bütün kontroller onda olmalıydı. Aksi takdirde hiçbir işe odaklanamaz, gönül rahatlığıyla işini bitiremezdi.
Herkesi kendine baktıran bir giyim tarzı vardı. Topuksuz bir ayakkabı bile giymezdi. İncecik topukluların üstünde günlerce durmadan gezebilirdi. Bütün kıyafetlerini temiz, canlı ve ütülü giymek isterdi. Üniversitede olması istediği gibi giyinebileceği anlamına geldiğinden de her gün farklı bir kıyafet giymek isterdi.
Yolu çok açık olacaktı güzel öğrencimizin, çok.
"Arkadaşlar toparlanalım lütfen."
Elimde duran mavi dosyayı açtım ve içinde yazanları okumaya başladım. Maddeleri tek tek gözden geçirirken her şeyin tam olduğunu gördüm. Yinede bir aksiliğin çıkmaması için maddeleri en ince ayrıntısına kadar didiklemem gerekiyordu. Sunum yapacağımız gün tahmin etmediğimiz ya da hesaba katmadığımız aksilikler çıkarsa kendime çok kızardım. Fazla bir şey istemiyordum; tek istediğim şey sunumun kusursuz olmasıydı. Hakettiği şekilde seyirciye geçirilmesini istiyordum.
Emeğimizin karşılığını en iyi şekilde almak istiyordum ama bunun için çok çalışmamız gerekiyordu. Çok çalışma ilkesini göz önünde bulundurarak yaklaşık üç ay boyunca bu sunum üzerine çalıştık. Geceyi gündüze katarak sabahlamalarımız, uykusuzluktan şişen göz altlarımız, bitirdiğimiz milyonlarca kahve ve daha fazlası. Sadece benim değil, yaklaşık yirmi yedi kişinin daha emeği vardı bu sunumda.
Bir psikoloji öğrencisi olarak dönem arası hazırlayacağımız sunuma birçok önemli kişi katılacaktı. "Ruh ve Sinir Hastalıkları" üzerine hazırladığımız bu sunumda toplumumuzu en iyi şekilde bilinçlendirmek istiyorduk. Etkinliğe yardım etmek amacıyla hem maddi hem de manevi yönden bize destek olan sayısızca iş insanı vardı.
Bizim için inanılmaz bir fırsattı bu. Çünkü etkinliğe gelecek olan iş insanlarına ve üniversitemize gelmek isteyen sayısız öğrenciye okulumuzu en iyi şekilde tanıtıp reklamımızı yapabilirdik. Bunun yanı sıra birkaç haber ajansı etkinliğin düzenlendiği gece aramızda olacaktı. Bizim için büyük bir şanstı.
Bütün bunları görmezden gelirsek benim için en önemli olan şey konuydu. Konuyu en iyi şekilde insanlara aktarabilmek için yazdığım metinleri yaklaşık on beş defa değiştirmiştim. Sinirden kağıtları parçaladığım, gözlerimin dolduğu, ellerimin uyuştuğu zamanlar olmuştu ama en sonunda beş sayfa dolu dolu bir metin yazmıştım ve hocalara sunmuştum.
Hocaların beğenişi dünyadaki her şeye değerdi. Özellikle içimde yaşadığım ve aile içinde olan bazı sorunlarımı da katmıştım sunuma. Duygularımı, hislerimi, yaşadıklarımı yazmıştım kağıda. Benim için çok değerli bir şeydi bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kendime Sahibim
Teen Fiction"Benim bir erkeğe ihtiyacım yok. Zaten kendime sahibim." "Hiç kimseye boyun eğmezdi. Her zaman dimdik ve kendinden emin yürürdü. Çokta zekiydi. Kıvrak zekasıyla çözemeyeceği hiçbir problem olmazdı. Otoriter olmayı seviyordu. Her zaman lider olmalıyd...