2926 kelimelik üçüncü bölüm. 🌹
Herkese iyi okumalar, beğenirseniz oy vermeyi ihmal etmeyin.
Okuyan herkese teşekkürler! ❤
Hatalar varsa affola.
🥀
üçüncü bölüm: ilk adım
Gecenin en hain fısıltılarını haykırdığı bir anıydı. Sonsuz mavilikte asılmış yıldızlar, en yükseklerden tüm alçaklarda olan varlıkları aşağılarmışçasına parlıyordu. Onları izleyen gözlere asla ulaşamayacakları saadetin ve huzurun portresini çiziyorlardı adeta. Bunu yalnızca kalpleri umutsuzlukla kararmış olanlar anlayabilirdi. Anlaşılamayanlar, kaybetmiş ya da hiçbir zaman kaybedecek bir şeye sahip olmayanlar...
Uçsuz bucaksız gökyüzünün altında, nemli çimenlerin üzerinde uzanan Tony sigarasının dumanını havaya savurdu. Ciğerlerine çektiği zehir son günlerde onu yatıştıran tek şeydi. Her yerde arayıp bir türlü bulamadığı dinginliği bütünüyle olmasa da ona sunuyordu. Ona yakışmıştı, kedere yakışırdı sigara. İkisi de zehirli şeylerdi ve birlikte tehlikeli bir güzellikleri olurdu.
Kendinden korkuyordu artık, kendi kalbinden ve düşüncelerinden. Kalbi insana düşman olur muydu hiç? Zihni ona çürümüş ninniler fısıldar mıydı? Beyni dünyanın en zor matematik ve fizik problemlerini çözebilir, hiçbir aklın düşünemeyeceği şeyleri tasarlayabilirdi. Fakat kendi ruhunun sorunlarına geldiğinde sıra suspus kesilmişti içindeki her şey. Ve onu karanlığa gömen her şey daha gürültülüydü artık. Kötü niyetle söylenen her sözcük ucu keskin hançerlere dönüşmüştü, yirmi iki sene boyunca büyük maharetlerle gizlediği yerlere kadar saplanan. Oysa en derinlerdeydi onlar, kimse ulaşamazdı. Kimi zaman Howard, ama zaten yaratıcısı o değil miydi en gizli sırlarının? Teninin önüne diktiği duvarlar paramparça olmuştu ve yara bere içindeydi ruhunun her bir köşesi şimdi.
Ona atılan hançerler, bir zamanlar onun alayla kıvrılan dudaklarının arasındaydı.
İki zarif parmağının arasındaki zehirden daha kuvvetli çekti içine.
Çoğu zaman aynı anda pek çok yerde dolaşan zihni, tek bir şiir dizesinde takılı kalmıştı bu hazin gecede: "En korkunç canavarlar ruhumuzda gizlenenlerdir."
Titrek bir nefes kaçtı dudaklarının arasından. Tüm benliğiyle kaçıp gitmek istiyordu, neyden kaçmak istediğini bile bilmeden. Büyük umutlarla şehir bile değiştirmişti oysa. Ancak şimdi anlıyordu: ne kadar uzağa kaçsan da, ardında bırakmak istediğin her şey her zaman seninle birlikteydi.
Son umudu olan Los Angeles'a canavarlarını da getirmişti. Ve şimdi, ruhunu kemiren canavarları kahkaha atıyordu her karanlıkta tek başına kaldığında.
Yıldızlar, gökyüzünde ikamet ettikleri yerlerinden ona haykırıyordu: Senin canavarların ne Tony?
Ve işin üzücü kısmı Tony bilmiyordu. Ne canavarlarının ne olduğunu, ne de bu kadar derine bu kadar hızlı nasıl çakıldığını bilmiyordu. Küçüklüğünden beri içinde yeşeren yalnızlık, kendine güvensizlik ve korkularının ne vakit bu denli tüm varlığını ele geçirdiğini bilmiyordu.
O her zaman her şeyde iyiydi. Çünkü öyle olmak zorundaydı. İnsanları nasıl memnun edeceğini, kendi sorunlarını ve mutsuzluklarını nasıl gizleyeceğini, en mükemmel tasarımları nasıl yapacağını, medyayla nasıl başa çıkabileceğini, nasıl eğleneceğini ve eğlendireceğini çok iyi biliyordu. Ama şimdi tüm gülüşlerinde bir şey eksikti. Baskılar karşısında her zaman asi olan ruhu eğilip bükülüyordu. Bir türlü kaçış yolu bulamıyordu. Bir parmak şıklatmasıyla her şeyi eski haline döndürmek istiyordu, ya da ertesi güne uyandığında –ki bu uyuyabildiği geceler için geçerliydi- tüm sorunlarının pencereden uçup gitmiş olmasını diliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lust For Life • Winteriron
Fanfiction"Yaşamak istiyorum," diye fısıldadı gözyaşları arasında. "Yaşamak istiyorum, James."