Sahil boyu yürüyordu .Nereye gideceğini tam olarak kestiremeden. Kendince ölümcül bir hata yapmış ve geriye dönüş yollarınıda kapamıştı. Ansızın durdu, kayalıklardan biraz otursa iyi gelecekti . Benimsedi bu fikri. Nasılsa bir daha geldiği yere dönmeyecekti otursa, biraz deniz havası alsa ne olurdu ki.Hem birazda kendiyle başbaşa kalabilirdi. sahi Saat kaç olmuştu bu arada. Birileri çoktan merak etmeye başlamış olmalıydı. Ama kim Merak ederse etsindi. Bugüne kadar merak edenler acaba nasıl bir yardım ve destek sağlamışlardı da bugünkü merak anlamlı oIsundu.
Üşümeye de başlamıştı sanki. Eylül ayı hem ruhunu hem bedenini üşütüyordu. Menhmet Rauf un Eylül romanında ki gibiydi ruh hali ancak birkaç şey eksik. Sevilecek bir Suat yoktu hayatında. Seviyordu ama seviliyor muydu bilmiyordu. Peşinden her hafta gittiği biri yoktu. Her gün , her lahza ve her an düşünecek düsleyecek kimsesi kalmadigina üzülse mi sevinse mi bilemedi. Zira seven insanda vefa olurdu. Seven beklerdi, bir yılda beklerdi bir ömür de beklerdi. Bekletilmiş ama beklenmemisti. Nasıl yaşayacaktı bundan sonra,nasil bir hayat çizgisi çizmeliydi kendisine. Düşündü durdu. Ağlasa belki rahatlayacaktı. Ağlayamadı, çünkü her canı yandığında ağlayacak olsa ne göz dayanır ne can dayanırdî. Ağlama Yusuf dedi kendi kendine. Aglarsan savaşamazsın. Acıyacaksin,kanayacaksın için için. Acıtmayacaksin kimseyi küçük bir menfaat icin! Gönlünde çaglayanlar coşacak bir yandan. Bir yandan icinde küçücük elleriyle çocuklar koşacak.Tutacaksin ellerinden baharların sıcak mevsimlere doğru kosacaksın. Gülümseyeceksin hayata.
Derin bir of çekti Yusuf. Nasılda mesuttu birkaç hafta öncesine kadar. Hayatta kendisine yetecek herseyinin olduğunu düşünüyordu. iyi bir ailesi,iyi bir eğitim
hayatı arkadaşları ve birde Asuman vardı. Ya şimdi neye sahipti? Yalnız başına kalakaldigini düşündü. İlk zamanlar akrabaları bir psikolojik yardım almasinin iyi geleceği düşüncesiyle tanıdıkları bir psikoloğa götürmek istediler ama yuauf kabul etmedi. Bunun kendisine herhangi bir fayda sağlayacağına inanmıyordu.bir takım telkinler ve daha ilerisi uyusturucu madde içerikli Sakinleştiricilerden yardım görmenin doğru olmadığına inanıyordu. Cevresinde ki bir cok arkadaşın bu tür sakinlestirici ilaclardan kullandığına şahit olmuştu. En küçük problem karşısında bile yeşil receteli ilaclardan medet uman arkadaşları hiçte az değildi. Yan komşuları olan Dr. Ali beyle sohbet etse belki daha faydalı olacaktı. Çünkü Dr. Ali bey ruhun farklı yöntemlerle sükuta ve rahata eriştirilebilecegine dair önemli çalışmaları olan birisiydi. Ona göre akıl hastahalerinde yatan ve yeşil reçeteli ilaclarla tedavi edilenlerin yuzde doksanının buna gerek olmaksizin tedavi edilebilecegi yöntemler vardı. Yusuf bir ara buna merak salmış ama hayatında Ali beyin uygulayacağı yöntemlerle ilgili kendisinde o aralar bir rahatsızlık yoktu.Acaba şimdi gitse ne tür bir fayda görecekti.Düşündü düşündü düşündü. Ellerini başının arasina aldı gözlerini ayak uçlarına dikti. Daha yürüyecek çook yolu vardı ama yalnızdı artık. Bu yolu yuruyecek bir yol arkadaşı yoktu. Yokluğuna alışması gereke seyler üzerinde bir ağırlık olarak duruyordu. Kaldıramıyordu bu ağırlığı. Melakoli nöbetlerine tutulması an meselesiydi Yusuf' un. Derin bir kuyudaydı. Çıkrığın ucunda aşağı sallandıkça sallaniyordu. Bir umut ah bir umut olsaydı. küçük Kardeşi umut oda yoktu. Netekim artık bir umududa yoktu.Türk filmlerinin dramatik sahnelerinden en ağır olanı hayatında oynanıyordu. Bir an Dr.Ali beyi arama isteği duydu içinde. Aramakta tereddüt etmedi. Telefon rehberinde ismini bulup hemen aradı.Evet telefon çalıyordu.
-alo Ali hoca.
-efendim yusuf
-nasılsınız
-teşekkür ederim sen nasılsın.
-pek iyi sayılmam
-nerdesin şuan
-üsküdar sahildeyim kız kulesi karşısında
-musaitsen gel bana. Hasbihal ederiz.
- ofistemisiniz
-evet. Camlicadaki ofisteyim
-gelmeye çalışırım.
-önemli birsey varsa ben geleyim yusuf
(Yusuf ağlamaklıdır)
-sizi alıkoymayayım işinizden
-olurmu öyle şey. Geliyorum olduğun yerde bekle.
-...
Yusuf belli belirsiz bir pişmanlık içerisinde Ali beyi bekledi.
Dr Ali bey yusufun başından gecenleri yakinen bildiği icin ne tür bir buhran geçirdiğinin farkındaydi. Tek düşüncesi yusufun kendisine herhangi bir zarar vermesine meydan vermeden en azından onu la bir kez bile olsa konuşmaktı. Koşar adımlarla indi merdivenlerden .icinde kötü birseyler olacağına dair bir his vardı.
Yusuf keşke zamanın da uzak durmasa biraz yakınlık gösterseydi. Ruhundaki fırtınalari dindirmek icin onu sakin bir limana çekebilecekti Dr. Ali bey. Sahile doğru inerken mithis bir trafikle karşılaştı. Caresizce trafiğin ortasinda beklemeye niyeti yoktu. Arabayı kenara çekti ve kosar adımlarla ara sokaklara daldı. Yaklaşık 40 dakikalık kosturmanin ardından nihayet sahile vardi. Yusufun tarif ettiği yere vardığında bir kalabalık gördü.
........
.
Zamanla üşümeye başlayınca denizin huzur veren havasından ayrılmaya başladı . Hava kararmak üzereydi. ansizin saate bakmak geldi aklına ama kol saatinin Olmadığını hatırladı. "
-Ellerim sende değil ama saatimi elim farzet ve daima bileğinde kalsın Asuman, deyişini ve Saatini asumana hediye edişini hatırladı.
Bir önemide kalmamıştı gerçi ne saatin nede yaşananların. Zira ASuMan yoktu artık ve bir daha da olmayacaktı . Her şey üst üste gelmişti sanki . Bir anda hem ailesini kaybetmiş ve peşinden de o çok değer verdiği ve kendisine yoldaş edindiği Asuman 'ı ' yitirmişti. Hayat gariplikler demi sanki önce alıştırıyor sonra alıyordu . Sahi Kapitalist dünyanın metodu bu değilmiydi'. Önce alıştırıp zeVk aldırıyor ,sonra Peşindende alışınca ihtiyaç belletip satmaya başlıyordu. Asuman ile geldikleri son nokta buydu. ilk tuttuğu kadın eli, ilk gülümseme, ilk tensel yakınlık ve ardından bağımlılık . Ya çok büyük bir anlamı olmalıydı yada tamamen aldatmacadan oluşan anlamsız bir aldanış.Anlamıyordu anlamlandıramıyordu.
Yılmaz Erdoğanin şiirindeki "Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum muş ovasının yalancı maviliğini'."mısraları gibi her problem koca bir dağ ve her yanı sarmıştı adeta . Mutluluklar ise yalancı bir deniz. Bir an sadece dağlarla çevrili olduğunu düşündü Yusuf. Koskoca dağlar üstüne gelmeye başlamıştı. O an bir tek şey geldi aklına Sorgusuz sualsiz teslimiyet Mavinin kucağına bırakmak kendini.Hani toprağın olmadığı yerde yani denizde ölenleri denizin koynuna teslim ederler ya gemi kaptanları, nedense kendiSini toprak yerine deniz ananın koynuna teslim etmek ve orada bırakmak geldi aklına. Usulca doğruldu ve az daha ilerleyip kendisini Mavinin kollarına bıraktı. Mavi Soğuk Mavi hırçın Mavi derin
..