3|Geçmişin Karanlığında

75 42 66
                                    

Sabah erkenden yola çıktı, Toprak Ruhu'nun olabileceği tek bir yer biliyordu. Geçmesi gereken üç engel vardı:

Kara Koridor, Ateş Sokağı ve Yıldız Geçidi.

Kara Koridor, kapkaranlık bir tünelin adıydı; Ateş Sokağı gelmiş geçmiş en sıcak sokaktı; Yıldız Geçidi ise bir köprüydü, lakin orada dünyanın herhangi bir yerinde görebileceğinizden çok daha fazla yıldız görürdünüz. Evet, diğer yerlerden sonra ödül gibiydi ama oraya güvenemezdiniz. Asıl ödül en sondaydı: Işık Ağacı! Oraya kimse gitmezdi çünkü yolculuk çok zorluydu, bilerek onu oraya dikmişlerdi. Gözlerden uzak olmasının bir amacı vardı elbet. Epione onun yerini nereden mi biliyordu? Bunun için eski anılara dönmek lazım. Sekiz yaşına.

Üç yıl önce...

Epione için normal bir gündü. Babası ve bir yaşındaki kız kardeşi Eos ile birlikte sıradan bir pazar kahvaltısı yapmışlardı. Neşeleri elle tutulabilecek kadar gerçekti, o an zaman dursa farketmezlerdi. Derken, annesi geldi. Onu ve Eos'u döven, babası ile sırf para için evlenmiş olan annesi. Mutluluklarını zehirli bir gaz misali yavaş ama güçlü bir şekilde zehirleyen annesi. Önce onlara hiddetle baktı, sonra da babalarına bir bardak kahve uzattı. Adam kahveyi gülümseyerek ağzına götürdü fakat içer içmez yüzünü buruşturdu. Birden gözleri ve teni beyazlaştı, yer yer kızardı. O an anladı Epione, lanet kadın onu cidden zehirlemişti! "Tükür onu!" diye bağırdı ama çok geçti. Zamanında yapabildiği tek şey, Eos'un gözlerini kapatmak olmuştu. Bir daha asla "anne" diyemeyeceği kadın güldü, babası ölürken o sadece güldü. Epione mutfak bıçağını aldı ve ona fırlatmaya hazırlandı ama kadın Eos'u kaptığı gibi ellerini bebeğin boğazına sardı. "Eğer fırlatırsan, boğarım."

Epione bıçağı düşürdü. Kardeşini, son yaşama sebebini de kaybedemezdi. İsmi Mai'di. Güldü,"Onu bırakamayacak kadar zayıf olduğunu biliyordum." Hayır, diye düşündü Epione. Sevgi zayıflık değildi. Mai ise kalpsiz bir canavardı, ona sevginin önemini anlatmanın lüzumu yoktu. Yavaşça yerinden kalktı, Mai'e yaklaştı. "Kardeşimi bırak!" Mai sırıtışını bozmadan bebeği Epione'nin kucağına sertçe attı, sanki o cansızmış gibi. Şafak Tanrıçası'nın ismini taşıyan minik Eos ağlamadı, aksine ablasının boynuna iyice sarıldı. Epione hiç koşmadığı kadar hızlı koştu, nehre varana kadar da durmadı.

Neden sonra nehire geldiklerinde hızla kardeşini kaldırdı. Mai onu fazla sert atmıştı, bebek kafasını çarpmıştı. Hızla saçlarını karıştırdı, kafası kanıyordu! Neyse ki çok ciddi bir şey değildi, paçavraya dönmüş elbisesinden bir parça yırtıp nehir suyunda ıslattıktan sonra kardeşinin kafasına bastırdı, kanama kısa sürede durdu. Elbise parçasını kaldırdı ve yaraya tekrar baktı, az da olsa derin görünüyordu. Minik ellerine biraz su aldı, kardeşinin kafasında gezdirdi. Yara yok olmuştu. Eos Şafak Tanrıçası'ndan  olabilirdi ama Epione de iyileştirme tanrıçasının ismiydi.

Babasının ölümünün yarattığı şoku atlatmak için uzaklaşabildiği kadar uzaklaşmalıydı o evden. Koşmaya devam etti...ta ki gecenin karanlığı üzerlerine çökene kadar. Yıldızları izledi, güzellerdi. Tekrar koştu, yorulmuştu ama pes edemezdi. Kardeşi için güvenli bir yer bulmak zorundaydı. Birden yıldızlar ve ay yok oldu, ebedi bir karanlık çöktü kızların üzerine. Epione gözlerini kapattı, kendi karanlığı Kara Koridor'un karanlığından daha güvenliydi. Tökezleye tökezleye koşmaya başladı.

Birden hava inanılmaz derecede ısındı. Küçük kızın henüz ışığa alışamamış ela gözleri, bir anda açılıp kucağındaki bebeği taradı. Gökyüzünden lavlar boşalıyordu, ama Epione istikrarla yoluna devam etti. Ellerini bebeğe siper ederek uçarcasına koştu, sıcaklık git gide azaldı ve en sonunda parıl parıl olan Yıldız Geçidi'ne geldiler. Denizin berraklığı ve göğün parlaklığı Epione'nin başını döndürmüştü. Orada oturup biraz dinlendi. Kardeşi güvendeydi ya, önemli olan buydu. Eos hayatta olmadığı sürece yaşaması için bir neden yoktu.

Kızlar ani bir şekilde sarsıldılar. Köprü yıkılıyordu, Epione, artık refleks olmuş bir haraketle Eos'u korudu. Bebeği kucağına aldı ve koştu. Bir anda ayağının altındaki taşlar koptu ve hızla aşağı düşmeye başladılar! Tam suya düşeceklerken küçük Epione bir sıcaklık hissetti, lavdan birisi onu tutuyor gibiydi. Havada asılı kaldıkları anda, kızıl bir ışık görür gibi oldu. Tekrar havaya kalktılar, köprüyü gökten geçip yeşilliğe iniş yaptılar. Gün ağarırken gökyüzündeki Venüs'ü seçebiliyorlardı, Epione kendini bildi bileli Akşam Yıldızı'na hayranlık duymuştu.

Etraflarında inanılmaz güzellikte bitkiler vardı, en ortada ise muazzam uzunlukta bir ağaç duruyordu. Ağacın gövdesi görülmemiş güzellikte renkli ışıklar saçıyordu ama en tepesini göremiyorlardı -bulutların üzerindeydi çünkü! Fazla oksijen nefesini kesti. Hayatında gördüğü en güzel yerde, hayatında gördüğü en güzel günbatımını izlerken, hiç olmadığı kadar güvende hissetti. Tek eksik babasıydı.

Mutlu değildi ve bir daha asla mutlu olamayacaktı. Babası olmadan, asla. Ama küçük kardeşi hayatını yaşamalıydı, onu da çocukluğunu çalamazdı karanlık ve acı. Keder artık en büyük düşmanıydı.

Ruhlar AğlamazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin