Işık Ağacı'na tekrar gitme vakti gelmişti ama bu sefer yanında ona umut ışığı olacak bir Şafak Tanrıçası yoktu O çok uzaklara gitmişti, Epione'nin asla gidemeyeceği bir yere...
Kara Koridor'a vardığında gözlerini kapatamadı, ruhların görmek için gözlere ihtiyacı yoktu herhalde. Ama fazla şey görmek de fazla şey bilmek kadar acı vericiydi, Karanlık Dünya'nın Karanlık Yaratık'larına bakmamaya çalıştı. Sonsuzluk gibi gelen bir süreden sonra Ateş Sokağı'na vardı. Gökten yağan alevler tek bir düşüncesiyle su oluyordu, bu muhteşem bir histi! Sanki içinde açılmayı bekleyen kelebeklerle dolu bir kafes vardı ve anahtar da kullanabildiği kadar su kullanmaktı. Coşkulu hissediyordu, bu gerçekten tuhaftı. En son mutlu olduğunda yedi yaşındaydı çünkü. O düşüncesine bile katlanamadığı olaydan bir yıl sonra yüreğinde bulduğu şarkıyı mırıldanmaya başladı.
Öldüğümde sekiz yaşındaydım...
Keşke sorsalardı bana:
Var mı bir sakınca, öldürmemde ruhunu?
İzin vermezdim tabii ki...
Zaten kim verir ki?!Öldüğümde sekiz yaşındaydım...
Ölemeyeceğini nereden bilebilirdi ki?
Evet, sekizinci yılı hayatının en berbat yılıydı. Şanssız sayısını sekiz yapan da buydu, içinde sekiz geçen her şeyden nefret ediyordu. Mai'in doğduğu gün de, babasının öldüğü gün de, Nisan ayı da...hepsi korkunçtu. Hayat neden ona bu kadar çok yükleniyordu? O sadece bir çocuktu, ya da öyle olmak istiyordu. Çocukluğuna dönmek...Ama ruhlar her zaman yaşlıdır. Doğarken de, ölmek isterken de.
Epione birden Yıldız Geçidi'nde buldu kendini. Tekrar Venüs'e baktı, ama onun Venüs olduğundan pek emin değildi, dünyası bulanıktı. Belki de Vega'ydı, kim bilir? Dünyası değil, gözleri bulanıktı büyük ihtimalle. Yıldız Geçidi fazla güzel olsa da halüsinasyonlar görmeye neden oluyordu. Önceden onu kurtaranın kim olduğunu o an anladı: Ateş Ruhu! Kızıl ışık mavinin batışını izlemeye erkenden gelmişti, onu tekrar kurtarmaya hazırdı. Lakin mavi ışık onu şaşırtarak yanına doğru süzüldü. Ruhların birbirlerinin sesini duyabilmesini umarak konuştu, "Teşekkür ederim." Ateş Ruhu kırmızının iç ısıtıcı bir tonunda parladı. "Rica ederim."
"Toprak Ruhu'nu arıyordum."
"Ne için?"
"Ah...kuraklığı önlemek için."
"Hey, özür dilerim. Güneşi ben kontrol etmiyorum ama yardımcı olabilirim. Sıcaklığı biraz düşürürsek..."
Güldü.
"Teşekkürler."
"Ne zaman istersen, Su Ruhu. Ama sen bedenen ölmek için biraz küçük değil misin?"
"Biraz."Işık Ağacı'na doğru hızla yol aldı. Ağacın ışıklarının en parlağı olan açık yeşil ışık yanına geldi. "Tam zamanında, Epione. Ne zaman gidiyoruz?" sesinde hem muzip hem de bilge bir hava vardı, heyecanlıydı galiba. Gök mavisi olmuş olan Epione "Nereden biliyorsun?"diye sordu ona. Toprak Ruhu yeşilin bilge ama mütevazi anlayışlı ve tanrısal bir tonunda ışıldadı. "Sandığından çok şey biliyorum, Su. Haydi gidelim."
Epione kıkırdamasını zor tutuyordu,bu gerçekten garipti. Mutluydular!
"Bu daha başlangıç, Toprak. Artık neden burada olduğumu biliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhlar Ağlamaz
FantasíaTam "Artık bitti."dediğinde yeniden başlar ya her şey, işte bu onun hikayesi. O gece ölmüştü Epione, ama aynı zamanda yeniden doğmuştu. *** Genç kız denize baktı. Bu masum görünen dalgalar, onun sonu olacaktı. Büyük bir hata yapmıştı ve cezasını çe...