2017
Hyunjin dizlerini göğsüne sararken üzüntünün kendisini esir almasına izin verdi. Lise binasının çatısı öğrenciler için erişilebilir bir yer değildi ancak Hyunjin rol yapmayı iyi biliyordu ve yaşlı hademe, oğlanın gözyaşlarına boğulduğunu gördüğünde acıyor ve anahtarları eline tutuşturuveriyordu. Rüzgar güneşli gökyüzüne karşı hiddetli bir biçimde esiyor, çatıdaki eşyaların dağılmasına yol açıyordu.
Fiziksel olarak dağıtamadığı tek şey Hyunjin'di ve o, ruhsal olarak zaten darmadağındı.
Jeongin de orada, birkaç metre uzakta duruyordu. Fakat ne yapacağından pek emin değildi.
Çocuktan çıkan umutsuz sesler Jeongin'e yabancı değildi. Hyunjin'in çok sık olmasa da birçok şey için ağladığını görmüştü. Ancak, yaydığı üzüntünün yoğunluğu tamamen yeni bir şeydi Jeongin için.
Dünyadaki her şeyin eriyip toprağa karışması gibiydi. Ya da yok olan yıldızlar gibi. Ölümün ta kendisi de olabilirdi. Jeongin bu hislerin ne olduğunu bilmiyor ve mümkünse uzun bir süre daha bilmek istemiyordu.
"Çekip gitmek istiyorum!" diye bağırdı. Jeongin'in varlığının çoktan farkına varmıştı ve onun dostane sözlerini dinleyecek havada değildi.
Birkaç saniye sonra öğle yemeğinin bittiğini bildiren zil sesi, çatı katına kadar ulaşmıştı.
Jeongin, Hyunjin'in kalkmayacağını anladığında yanındaki yerini almıştı. Hyunjin hissettiği sıcaklıkla kafasını kaldırdığında dolu gözleri küçüğünün gözlerini bulmuştu.
"Anlatmak ister misin?" dedi Jeongin, sesinin yavaş çıkması için özen göstererek.
"Derse geri dönmemi söylemeyecek misin?" Hyunjin geri kafasını kolları arasına gömdü. "Beni azarlaman gerekmiyor mu? Ailemin parasını boşa harcamamamı ve geri eğitim almaya gitmemi söylemeyecek misin?"
Jeongin derin iç çekip ve gökyüzüne baktı. "Sana neyin yanlış olduğunu soruyorum Hyunjin." Bu ona ilk defa adıyla seslenişiydi.
Hyunjin başını dizlerinden kaldırdı ve Jeongin'e baktı. Bu melek onunla birlikte büyümüştü - yanaklarındaki yağ güçlü bir çene hattına dönüşmüş, vücudu yıllar geçtikçe daha uzun boylu ve güçlü olmuştu- ama gözleri ilk günkü gibi aynı neşe ve ilgiye sahipti. Hyunjin hiçbir zaman bu gözlerden şüphe etmemişti.
"Bu... O çocuktu." dedi ve kafasını geri bacaklarına yasladı Hyunjin. Jeongin'in bakışlarından korkuyordu. "Beni sevdiğini söylemişti ama beni kullandığını fark ettim. Onun için önemli falan değilmişim." Cümleler bir gülle edasıyla kalbine oturmuştu ve Jeongin, kelimelerini kaybettiğini hissediyordu.
Hyunjin, o çocuğun ağzından çıkan her şeye nasıl inandığını anlatmaya başladı. Jeongin ise sessizce oturmaya devam etti ve her şeyi dinledi. Bazen kafasını onu onaylarcasına sallayıp desteğini göstermeyi de ihmal etmiyordu.
"Ben ne yapacağım?" Hyunjin, gözlerinden ilk önce yanaklarına daha sonra da çenesine ilerleyen gözyaşlarının arasında fısıldadı, "Çok acıtıyor."
Jeongin ona üzgün bir gülümseme vermekten fazlasını yapamadığı için onu buraya yollayan Tanrı'ya isyan etmek istiyordu. "Üzgünüm, Hyunjinnie ama bu yaraları ancak zaman iyileştirebilir."
"Ne kadar zaman?" Hyunjin duyacağı cevaba muhtaç bir şekilde ona çevirmişti bakışlarını.
Zihnindeki bütün sesler düşüncelerini içeri sokmasını, kendisini şu anda yapmakta olduğu şeyden uzaklaştırmak için söylenmelerine rağmen Jeongin kollarını Hyunjin'in etrafına sardı ve onu göğsüne doğru çekti. Hyunjin'in parmakları beyaz gömleğinin yumuşak kumaşını tuttu ve kokusunu -tek ihtiyacı buymuşcasına- içine çekti. Bu koku zihnindeki hiçbir standarta uymuyordu. Rahatlatıcı, tüm sıcaklığı ile tüm bedeni saran sakinleştirici bir koku. Tam olarak böyle anlatabilirdi Hyunjin.
"Endişelenme," dedi Jeongin dudaklarını Hyunjin'in saçlarına bastırırken. "Ben tam olarak burada olacağım." Hyunjin birkaç saniye önce ağlayan çocuk o değilmiş gülümsedi. Bu hareketi ile Jeongin'i şok etmişti fakat az sonra yapacağının yanında bu hiçbir şeydi. Hyunjin'in kolları Jeongin'in ince beline sarıldıktan sonra kafasını küçüğünün boynuna gömdü.
"Bilmeliydim," dedi Hyunjin, Jeongin'in boynuna gömülüyken. "Beni koruyucu meleğimden daha fazla kim sevebilirdi?"
Bu kelimelerin ardından, Jeongin'in ağzındaki düğüm çözülmüştü. Bundan sonra söylediklerinin, bildiği tek iyi şeyi yok edeceğini ve onu bu dünyadan tamamen süreceğini biliyordu ama bunu önemsemiyordu çünkü şu anda, Hyunjin'e gerçeği söylemesi gerekiyordu. Cennetteki tüm tanrılar tarafından reddedileceğini bilse bile, Jeongin bu sefer durmayacaktı.
"Kimse Hyunjin," diye fısıldadı Jeongin, "Kimse seni benden daha fazla sevemezdi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fani bedenler, ölümsüz ruhlar. hyunin.
ContoHyunjin'in biraz garip ama altından yapılmış bir kalbi vardı ve bu kalp, onu hayatının sonuna kadar sevecek koruyucu bir meleğin gözyaşlarından doğmuştu. hyunin, fiveshot.