3. "Kırmızı"

819 54 23
                                    

Geç yayınlamamın sebebi, yazmaktan vazgeçmiş olmamdı, hala devam etmek konusunda kararlı değilim ama hazırda bölüm varken yayımlayayım dedim. İyi okumalar.

Kantindeki masalardan birine oturmuş, çenemi avucumun içine yaslıyarak Utku'nun hemen ileride ki kantin bölümünden çay almasını bekliyordum. Utku, Antalya'daki yazlık evimizde tanıştığım sıra dışı bir çocuktu. Onu en son liseye geçmeden önce gördüğüm detayını görmezden gelirsek, arkadaşlığımız samimi ve gayet içtendi. Çok küçük yaştan beri tanıdığım birinin yıllar sonra tekrar karşıma çıkması mutluluk vericiydi. Ben anlamsızca etrafa tebessüm ederken, Utku elinde ki iki bardakla beraber gelip karşıma oturdu. Köpük bardaklardan birini içinde ki çayı dökmemeye çalışırken yavaşça önüme koydu. Benim çayımı başarıyla önüme koymasına rağmen kendi bardağındaki çaydan bir kaç sıcak damla eline sıçradığında gülerek yerine oturdu. "Gördüğün gibi hala çok beceriksizim."

Siyah beyaz anılar arşivimden bir kaçı gözlerimin önünde sanki çok yakın bir geçmişteymiş gibi film şeridi halinde belirirken yüzümde ki gülümsemem büyümüştü. Bir keresinde çay kaşığıyla beraber çayı içerken az kalsın kaşığı yutmasından mı bahsetmeliyim yoksa ona bol gelen mayosunun denizde üzerinden kayıp bağımsızlığını ilan ederek koca denizde kaybolmasından mı?

"En son diş tellerinin olduğu zaman seni görmüştüm, ama bakıyorum da gelinlik kız olmuşsun." dediğinde kahkaha atmaya başladım.

"Bende seni en son o ergensi çatallı sesinle duymuştum, ve inanır mısın sesin hiç tanımadığım bir yabancının sesi gibi." diye karşılık verdim.

"Eh, işte n'aparsın ergenlik insanı değiştiriyor."

Onaylarcasına kafamı aşağı yukarı salladım ve çayımdan küçük bir yudum aldım.Kantini dolduran hoş müzik tınısıyla beraber mırıldanmaya başladığında kafamı kaldırıp tekrardan gülümsedim.

O sırada bana bakan bir çift sinestezik gözle karşı karşıya geldim. Aslında tam olarak bana baktığını zannetmiyorum. Gene şu beynindeki renk çarkına kendini kaptırmıştır ve gözü buraya dalmıştır. Öyle olmalı. Yoksa neden buraya o donuk ifadeyle baksın ki? 

Bir süre daha Utku'yla geçmiş çocukluk anılarından gülerek ve o günleri gıpta ile anarak sohbet ettikten sonra Utku işleri olduğundan bahsetti ve sıcak bir sarılmayla bana veda edip, tekrar görüşeceğimizi söyledi.

Tam masadan kalkacağım sırada bana doğru gelen o iki kızı gördüm. Hani dün gece benimle beraber korkudan yurdun dışına fırlayan çömezler. "Selam" dedi minyon olan tüm sevecen tavrıyla. Omuzlarında biten kısa saçları yoğun dalgalar halinde omuzlarına dökülmüştü ve bu onu daha da sevimli göstermişti. Diğer kız ise uzun düz saçlarını beline bırakmıştı, her hareketinde onunla birlikte sallanan grinin açık tonlarında ki saçları ve keskin yüz hatları onu özgüvenli gösteriyordu.

"Selam." diye karşılık verdim kalkmak üzere olduğum sandalyeye yeniden yerleşirken.

Onlarda bana uyum sağlayarak daire şeklinde ki masaya yerleştiler.

"Seninle tanışmak istiyoruz." dedi özgüven abidesi.
“Pekala...” diye sakin ve tembel bir gülümsemeyle onayladım.
“Ben Mavi, edebiyat bölümündeyim. ” dedi minik olan, ismi de kendisi gibi ilginçti. Bir renkti onun adı,hiç görmediğim,bilmediğim belki de hiç bilmeyeceğim. Daha sonra gözleri dikkatimi çekti, grinin en güzel tonlarındaydı. Bu ton tanıdık geliyordu. Gökyüzü grisi değil miydi?  Mavi rengin siyah beyazda ki  her tonu güzeldi,  sanırım çok güzel bir renkti ha? Şayet sadece bir rengi görebilme şansı verilseydi o renk muhtemelen mavi olurdu.
“Güzel isim.” dedim kısa cevaplarımdan birini daha kullanarak.
“Ben de Öykü, hukuk fakültesinden.” derken dik oturuşunu daha da dikleştirdi ve tüm o özgüveniyle dairesel masanın diğer ucundan bana elini uzattı. Uzattığı eli beceriksiz bir samimiyetle kavradığımda cevapladım.
“Eliz bende, bilgisayar mühendisliği. ”
“Tanıştığımıza memnun oldum!” dedi çocuksu bir heyecanla Mavi. O fazla masum görünen bir kız çocuğu gibiydi.  Sesi rahatlatacak şekilde ince ve sakince . Üstelik tavırlarının sevecen olması ona çok sevimli bir hal katıyordu. Mavi'nin aksine Öykü, daha kalın bir ses tonuna sahipti. Biraz kendini beğenmiş bir havası vardı ama küçümseyici bakışları yoktu. Bu yüzden onu fazla yadırgamamıştım. Bazı insanlar aşırıya kaçmadığı sürece bu kendini beğenmiş tavrı bencil olmadan taşıyabiliyordu.
“Dersiniz yoksa beraber bir yerlere gidelim mi? Sizinle daha yakın olmak isterim.”
Dedi Mavi sessizliğin içine aniden atlayarak. Bu ani teklifi beklemediğimden ilk tepkim dışarı vurmayarak şaşırmak oldu.
Normalde insanlarla çok haşır neşir biri değildim ama bu üniversitede arkadaş edinmek için büyük bir fırsattı ve dün ki yaşadıklarımızdan sonra onlarla aynı ortamı paylaşmanın güzel olacağına karar verdim. Ayrıca kötü insanlara da benzedikleri söylenemezdi.
“Olur.” dedim gülümseyip. 
Öykü de başıyla onayladı ve hep beraber çantalarımızı ve kitaplarımızı alıp masadan kalktık. Tabi çanta taşımadığımdan kitaplarım beceriksizce elimden bir anlığına kaydı ve yere düştü. Kitapları almak için eğildiğimde dibimde biten bir çift ayakkabı nedeniyle kafamı yukarı kaldırdım. Evet, bu durumda tam bir dilenci görüntüsü veriyordum.

SİYAH BEYAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin