"Dosya açılmasını istemiyorum." Başım hafif önde, ellerim masanın üstünde birbiri ile kenetlenmiş haldeyken, cuma sabahının rutininin dışına çıkmıştık. Kimse geç kalmamış, ben ise kimseye sesimi çıkarmamıştım. Üniformamı her zamanki gibi giymiş ama bu defa kravatı es geçmiştim. Kimsenin de bu küçük ayrıntıya bağlı kalmayacağını umurak herkesi toplantı odasına çağırmıştım. Dün gece olanlardan sonra kimsenin düşüncelerinin aynı olduğunu sanmıyordum fakat karşılaştığımız hiçbir şey bunun gibi değildi.
"Bu da ne demek?! O piçe haddini bildirmemiz gerek!" Dowoon, yumruğunu sıkmış, her zamanki atik tavrıyla cevap vermişti ama ona baktıktan sonra bakışlarımı aynı noktaya çevirdim. Neler olduğunu göremeyecek kadar tecrübesiz değillerdi fakat içimizden bir arkadaşa zarar gelmiş olması profesyonelliklerinden ödün verdiriyordu.
"Aklındaki nedir?" Taemin, herkesin arasındaki fısıldaşmaların üstünde bir sesle sordu. Arkamda olduğunu anladığım için hafifçe başımı sallamakla yetindim.
"Karşı karşıya olduğumuz şey, daha önce karşılaştığımız hiçbir davaya benzemiyor." Herkes buraya kadar hemfikirdi. "Ve davaya konu olan taraflardan biri de arkadaşımız," derin bir nefes aldım. "Baekhyun." Chanyeol'ün karşımdaki masada bir put gibi oturduğunu biliyordum fakat kafamı kaldırmak için fazla güçsüzdüm. "İşte tam da bu yüzden davanın bizde olmasını istemiyorum, belki diğer ekiplerden yardım isteyebiliriz ama, hiçbirinin bizim kadar iyi halledebileceğinden de emin olamayız. Bu yüzden bu davayla ben ilgileniyorum ancak kimsenin haberi olmadan yürütülen bir süreç olacak, kimseyle dün gece olanlar hakkında konuşmanızı istemiyorum."
"Bunun başarılı olabileceğinden nasıl emin olacağız?" Ekipten biri, masanın diğer ucundan cılız bir sesle sordu. Tüm ekibin buna karşı çıkacağı yüz ifadelerinden dahi belliydi fakat rütbe meselesi işin içine girdiğinde kabullenmek zorunda olacaklarını da biliyordu her biri. Taemin, ayakta durduğu yerden ilerleyerek boş sandalyelerin birine oturdu. Bakışlarım bir an ona kaydı, yüzündeki soru işareti içime bir kuşku düşürmüştü. Fakat beni yanıltarak soruya o yanıt verdi.
"Başkomisere güveneceğiz." Toplantının bu kadar erken biteceğini hesap etmemiştim ama herkes işinin başına döndüğünde salonda yalnızca Chanyeol, Taemin ve ben kalmıştık. Nihayet, Chanyeol'e bakabilemeyi başardığımda dudaklarımdan fısıltı gibi bir soru döküldü.
"Baekhyun, nasıl?" Başını iki yana salladı ilk önce, bir şeylerin ters gittiğini belli edercesine. Sonra kızarmış gözlerini bana çevirdi ve dün gecenin ikinci bir anısını bana tekrar yaşattı. Taemin de ikimizin arasında geçen konuşmayı pür dikkat dinliyordu.
"Doktorlar, iyi olduğunu söyledi ama anlamış değilim. Öğleden sonra onu görmeye gideceğim." Sessiz kaldım. "O şerefsizin ne yaptığını bilmiyorum ama göğsünün ortasında kocaman bir kesik gördüğümde aklımı kaçırdım, Soo." Sabahtan beri bıçak açmamıştı ağzını, şimdi konuşması muhtemelen onu rahatlatacaktı, bu yüzden sabırla bekledim. "Şimdi iyi olduğu düşüncesine bile inanamıyorum."
"Öyleyse git ve kendi gözlerinle gör gel, sonrasında ben de onu ziyaret edeceğim. Önceliğim o adamın peşini sürmek olacak." Sesim sonuna doğru kısılsa dahi Chanyeol'ün ne demeyi istediğimi anladığını sanıyordum. Boğazım düğüm düğümdü ve biraz daha düşünürsem gözlerim yaşlarla dolacaktı.
"Gizli bir soruşturma başlatacağın için işin iki katı zor, Kyungsoo. Yardım istemediğine emin misin?" Taemin, üçümüzün arasındaki en sakin kişi olarak sordu. Aslında yardıma ihtiyacım olup olmadığını bilmiyordum çünkü karşılaştığımız şey çok büyüktü. Ayağa kalktım, ne zaman düşünmeye ihtiyacım olsa odada birkaç tur atmak işe yarardı, tabii şu an için bunun bir yararını göremiyordum. Sessizliğimi bir red olarak aldıklarından ikisi de sessiz kaldı. Endişelendiklerim ve belirsizlikler beni bir köşeye sıkıştırmıştı ve nefes almada dahi zorluk çektiğim şu anda aklım çalışmamakta ısrarcıydı.