3♦️

1.3K 166 87
                                    








Hayatta çok fazla şey karşısında dilimin tutulduğunu söylemek kolaydı fakat ilk defa böylesine kanımın çekildiğini hissediyordum. Elimde zorla bitirdiğim bir poğaça ve bir bardak çay ile ofisten içeri girdiğimde tüm lokmalarım boğazıma dizildi. İki gündür peşinde dolandığım adam, masamda oturuyordu ve en normal şeymiş gibi dosyalarımı karıştırıyordu. Bakışları bana döndüğünde aklımda adeta bir şimşek gibi çakan sözler yankılandı. O Şeytanların Efendisi, Lucifer.

Ha siktir.

"N-ne yapıyorsun burada?" Söyleyebileceğim tek şey bu iken oldukça güçsüz duruyordum. Yine de bayılmadığım için şükrediyordum kendime. Benimkilerle buluşan bakışları parlar gibi oldu ve gülümseyerek masamdan kalktı. İçeriye onca polise rağmen nasıl girdiğini sorgulamak istesem de normal biri olmadığını bilidiğim için bu sorum geçersiz kalmıştı.

"Seni görmeye geldiğimi söyledim, böylelikle geçmeme izin verdiler." Harika, şimdi de zihin okuma olayımız vardı. Elimde düşmek üzere duran bardağı alarak dudaklarına götürdü ve bir an dahi bakışlarını benden çekmeden ilk yudumu aldı. Bu kadar yakınımda olması kalbimi patlatacak gibiydi, korkudan elbette. "Bu kadar korkmana gerek yok. Beni aradığını duyduğum için buradayım."

"Sen, nasıl?" Kafamdaki sorular henüz çok erken bir saatte olduğumuz için birbirine karışmıştı. Benim yerime konuşarak olayı çözümlemeye başladı aksi takdirde burada yarım günü heba etmek zorunda kalırdık.

"Polis arkadaşların mide bulandırıcı derecede nazik." Hafifçe gülümsedi ve topuklarının üstünde döndü. Geniş sırtını izlerken yavaş adımlarla misafir koltuklarından birine oturdu, çayı hala elinde tutuyordu. "Biraz konuşmak ister misin, çözmemiz gereken şeyler var gibi Başkomiser Do."

İsmimi nereden bildiğine dair bir merak uyanmamıştı dahi içimde. Çünkü tek bir bakışıyla içimin röntgenini çekebilecek kadar derin bakıyordu. Buraya gelmeden önce de benimle ilgili en ufak bilgiyi dahi edindiğinden emindim. Adımlarım benim dahi beklediğimden daha emin şekilde masama ulaştı ve bir dakika önce onun oturmuş olduğu koltuğuma oturdum. Hayatımın en gergin konuşmasına başlayacaktım, elimdeki poğaçayı artık önemsemeden kenara koydum.

"Byun Baekhyun, kim?" Aklıma gelen ve benim için bu konudaki tek önemli noktayı sorduğumda bana hak verir gibi başını aşağı yukarı salladı. "Onun hakkında söyleyeceklerinde dürüst olmanı istiyorum."

"Cehennem'in Efendisi'nden mi?" Ünvanını gözüme sokmak ister gibi bastırdığında kuruyan dudaklarımı yaladım, anlık olarak dikkatinin dağıldığını gördüm. Söylediğinde haklıydı, yalandan, ateşten ve tüm kötülüklerden yaratılmış bir varlığın sözlerine ne kadar güvenmeliydim? "Hadi ama, bu kadar aşağılayamazsın beni!" Üzülmüş gibi söylemişti ve ben zihin okuma kısmını unutmuştum. "Aslına bakarsan ben havadan, ışıktan ve bilgiden oluştum. Sandığının aksine; ateşten değil."

Pekala, bu farklı bir bilgiydi fakat bir işime yaramıyordu. İlgisizliğimi fark ettiğinde gözlerini devirerek çayı masaya bıraktı. Parmakları eş zamanlı olarak masada ritim tuttuğunda onu dikkatle inceleme fırsatı bulmuştum, özellikle de parmaklarını. Elinin dış kısmında hangi alfabe ile olduğunu bilmediğim yazılardan oluşan bir dövme vardı. Serçe parmağının sonuna dek uzanıyordu. Konuşmaya başladığında bakışlarım yüzüne çıktı.

"Byun, benim şeytanlarımdan yalnızca biri." Daha uzun bir açıklama beklesem de konuşmaya devam edecek gibi değildi bu yüzden ben soru sormaya başladım.

"Sen kimsin?" Tekrar yüzünde tüm güzelliğiyle bir gülümseme belirdi ve ben bunu düşündüğüm için kendime kısa bir küfür ettim. Tüm kötülüklerin bu kadar güzel gözükmesinin asıl sebebi de karşımdaki kişi miydi? Çok güzeldi. Öyle dahi olsa ben kötülüğe karşı savaşanlardandım ve ona kanacak değildim.

LuciferHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin