Sıcak su bedenini çepeçevre sararken, kız derin bir nefes aldı ve boyaları dökülmüş tavana baktı. Gözlerini yorgunca kapadı ve elleriyle boğazını kavradı ve başını küvetin içini tamamen dolduran sıcak suyun içerisine soktu. Su, dayanamayacağı şekilde sıcak veya soğuk değildi. Rahatça ölmesine yardım edebilecek derecedeydi.
Ellerini boğazından ayırmadan suyun içinde beklemeye devam ediyor, ciğerlerinin sınırlarını zorluyordu. İstediği de onları yenik düşürmekti. Hayattan, acı çektiği hayatından kurtulmak ve daha iyi bir yer olduğunu tahmin ettiği başka bir alemde bulunmak istiyordu.
Gözleri suyun içinde olmasına rağmen, gözyaşları kabarcıklar halinde suyun yüzeyine çıkıyordu. Sonunda ciğerlerinin acımaya başladığını fark ettiğinde suyun içinde sessiz bir çığlık attı ve debelenmeye başladı. Evet, dünyada bulunan en masum şey olduğunu düşündüğü su, canını yakmaya başlamıştı. Garip değildi.
İnce bacaklarını küvette çırpmaya devam ederken, sonunda ciğerleri dışarı çıkmasını sağlamıştı. Duştan önce silmediği göz kalemi, rimelleri akmış ve berbat bir şekilde yüzünü kaplarken, elleriyle ıslak saçlarını geriye attı ve ağlamaya başladı. Bilmiyordu, neden ağladığını. Belki de sevgilisinden ayrılmıştı. Belki de, en yakın arkadaşı ölmüştü. Belki de ailesini kaybetmişti.
Kız, bunlardan tamamen farklı bir şey yaşamıştı. Hayat, inanılmaz bir şekilde ona farklı davranmıştı. O, diğerlerinden farklıydı. Hisleri yoktu. Hiç aşık olmamıştı. Belki de hisleri vardı ama hayat bunları yaşamasından yana değildi. Pekala, kız ölmek istiyordu. Yaşadıkları, normal bir genç kızın kaldırabileceği şeyler değildi. O ne erkek arkadaşından ayrılmıştı, ne de en arkadaşı ölmüştü. Onun en yakın arkadaşı bile yoktu. Ama ailesini kaybetmişti, evet. Ah, hayır. Onlar ölmemişlerdi. Onu terk etmişlerdi.
Küçükken, kızlarının farklı olduğunu anlamaları zaman almamıştı. Korkmuş, ürkmüşlerdi... Ve onu bir yetimhanenin kapısına bırakıp, gitmişlerdi. Sonsuza dek.
Suyun içinde oturdu ve kollarını küvetten dışarı sarkıtıp, hemen yanında bir duvarı boydan boya kaplayan camdan dışarı baktı. Beyaz karlar, her tarafı kaplamış, takvimlerdeki şu gerçek olamayacak derece güzellikte olan resimlerden biri gibiydi. Yüzü belli belirsiz dururken, uzaklara baktı ve yüzünü tekrar karşı duvara çevirdi. Gotik tarz, etrafı siyah çerçeveyle çevrilmiş küçük aynaya baktı ve aniden ayağa kalktı.
Elinin tersiyle akmış rimel ve kalemini bir derece daha berbat ederek, küvetten çıktı. Etraf soğuktu fakat tüylerinin diken diken olmasına fırsat bırakmadan bornozunu üzerine geçirdi ve saçlarını dışarı çıkardı. İki katlı, korkunç evinin üst katında çıplak ayaklarıyla ahşap yerlere basarken, bir yandan da yavaşça odasına doğru yürüyordu.
Kapıyı sert bir şekilde açtı ve etrafa şöyle bir bakındıktan sonra kendini iki kişilik yumuşak yatağına attı ve tavana bakmaya başladı. Yorgun, bitkin düşmüş ve depresyondaydı. Bunlar yıllardır hissettiği şeylerdi. Bu birkaç yıl içinde hissettiklerinde pek bir değişiklik olmamıştı. Genellikle suratı asık, asi ve depresyondaydı ve bundan dolayı okulundaki insanlar onunla dolaşmayı... Pek tercih etmiyorlardı. Hiçbir zaman da bundan yakınmamıştı. O genellikle yanlız olmayı tercih ediyordu. Pekala, tamamen yanlız olmayı tercih ediyordu.
Yatağından istemeye istemeye kalktı ve bir duvarı kaplayan dolabının başına geçti ve giyebileceği bir şeyler aradı. Siyah. En sevdiği renk siyahtı. Hatta, siyah onun en iyi dostuydu. Siyah, onun hayatını yansıtıyordu. Karanlık, oydu.
Raflardan dar, deri siyah bir taytını aldıktan sonra yatağın üzerine fırlattı ve ardından ellerini tekrar raflara daldırarak üzerine bol, beyaz bir tişört geçirdi ve hemen arkasından üzerine bordo kalın kürkünü aldıktan sonra bornozunu hızla çıkardı ve soğuk bedenini çepeçevre sararken, hemen iç çamaşırlarını giyip, ardından ince bacaklarına deri taytını geçirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ulaşılmaz.
Teen FictionKız, gözleri dolarken konuşmaya devam etti. "Kolay mı olduğunu sanıyorsun?" Oğlanla arasındaki sessizlik artarken, kızın sesi tekrar yankılandı. "Sana bu kadar yakınken, ulaşılmaz olmayı ben tercih etmedim." ~