Küçük kız soğuğun etkisiyle tir tir titriyordu. Kafasının içinde fırtınalar kopuyor ve o hiçbir şey yapamıyordu. Ama alışmıştı artık onlara. Bazen iyi bile anlaştıkları oluyordu. Ha, evet. Siz hala neyden bahsettiğim hakkında bir fikre sahip değilsiniz. O halde anlatmama izin verin.
Daha 3 ilâ 4 yaşlarında idi Martina. Tıpkı diğer yaşıtları gibi sevimli ve küçüktü. Bir gün odasında oyun oynarken kapıdan içeriye küçük bir tavşan girdi. Bu tavşanın elinde bir baston vardı. Kıyafetleri de çok güzeldi. Küçük bir papyon takmıştı gömleğinin yakasına. Evet yanlış duymadınız bu tavşan biraz farklıydı. Tavşan tatlı bir biçimde Martina'ya gülümsedi. Bir müddet öyle kaldı. Sonrasında zıplayarak odayı terk etti.
Martina ise işine yöneldi. Umursamadı bile.
Bir iki gün ancak geçti. Tavşan yine geldi. Ama biraz farklı görünüyordu bu sefer. Sevimliliği gitmiş, yüzünde korkunç bir ifade oluşmuştu. Her yeri kan içindeydi ve dişleri sökülmüştü. Martina korktu ve o korktukça tavşan üstüne yürüdü. Martina en sonunda kuvvetli bir çığlık attı. Bayan Smith Martina'nın yanına koştuğunda küçük kız yerde ağlayarak yatıyordu. Günlerce ne olduğunu anlamaya çalıştılar ama Martina'nın ağzından tek bir laf bile alamadılar.
Zaten Martina konuşsa da onu anlamayacaklardı. Küçük kızın gördüklerini onlar göremezlerdi.
Çünkü Martina şizofreniydi.
Ve bu yüzden kimse Martina'yı hiç bir zaman anlamadı. O da kimseyle gördüklerini paylaşmadı. Her şey daha kötü olur diye korktu. Zaten Bayan Smith, Martina otizmli olduğu için onu yeterince zorluyordu. Bunu da fark ederlerse daha kötü olabilirdi.
Belki de. Kesin bir şey değildi.
Ve işte Justin yine gecikmişti. Saat öğlen 5'i geçmişti bile. Tavşan konuşmaya başladı :
" Gördün mü seni ahmak ! "
Martina'nın gözleri doldu. Tavşandan çok korkuyordu.
" Gelmeyecek ! Seni terk etti ! "
" Hayır, gele- gelecek ! " Martina hıçkırarak söylemişti bunları.
" Gelmeyecek ! " Tavşan yineledi.
Martina en sonunda delicesine haykırmaya başladı. Öylesine çığlık atıyordu ki yanına toplaşan insanların onu kuvvetlice sarsmalarına rağmen durmak bilmedi.
En sonunda kendiliğinden durdu ve çok geçmeden bayıldı. Ev ahalisi buna alışmıştı artık. Ne yapmaları gerektiğini biliyorlardı. Böyle şeyler bu evde sürekli olurdu. Doktoru çağırdılar. Kısa sürede geldi. Sakinleştirici verdi ve beklemelerini söyledi.
Burası o kadar da kötü sayılmazdı. Şimdi asıl aksiyon başlıyor.
Justin sonunda gelmişti. Gelir gelmez koşar adımlarla yanına Bayan Smith geldi. Gözleri kıpkırmızıydı. Öfke dolu olduğu aşikardı. Bu 1 kilometre öteden bile anlaşılabilirdi.
" Sen ne halt ettiğini zannediyorsun?! "
Öfkeyle bağırmıştı elleri titriyordu. Justin'in boğazı düğümlendi. Bir müddet nefesi kesildi. Ancak her geçen saniye o sustukça Bayan Smith daha da sinirleniyordu. Sonunda konuşmaya karar verdi :
" Efendim kendi şahsi sorunlarım oldu o nede- "
" Ne demek kendi sorunlarım vardı?! Senin tek görevin Martina. Nasıl böyle bir hata yaparsın? Bunun bedelini ödeyeceğini bilmelisin. Şimdi Martina'nın yanına git " derin bir nefes aldı.
" Birazdan uyanır. Ona geçerli bir mazaret sun ve onu rahatlat. Derhal! "
Bayan Smith emretti.Justin gerilmişti. Ama daha fazla Bayan Smith'i kızdırmamak adına derhal o ne dediyse yapmaya koyuldu. Martina o odaya girdiğin de çoktan uyanmıştı. Justin'in görünce ağlamaya başladı. Genç kızın Justin'e ne derece bağlandığı belliydi. Artık Justin'siz yapamazdı.
Peki ya Justin'e gördüklerinden bahsedecek miydi? Ne de olsa tek arkadaşı oydu ve belki paylaşırsa işler daha yoluna girerdi, öyle değil mi? İşte bunun cevabını göreceğiz.
Merak etmeyin. Çok yakında...
Aslında kitaba devam etmeli miyim pek emin değilim. Sizin de ne düşündüğünüzü çok merak ediyorum açıkçası lütfen benimle paylaşın. Sizleri seviyorum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
colors | j.b
FanfikceNazikçe gencin ellerini kavradı kız. " Dokunduğun her şeyi renklendiriyorsun. " dedi. Yavaşça gömleğinin içerisine yöneltti bu genç adamın ellerini. " Ve işte bu yüzden bu sefer bana dokunmanı istiyorum. "