Küçük kız bugün en sevdiği kurdelesini takmıştı saçına. Ne de olsa Justin ona bir süpriz hazırlamıştı. Böyle bir günde kötü görünmek olmazdı. Bunu hak etmişti.
Ah, evet neyi hak etmişti, değil mi? Martina uslu bir kız olmasına karşın çok rekabetçi birisiydi. Justin'e tutturmuş kim daha çabuk yemeğini yerse karşı tarafa süpriz hazırlayacak diye ikna etme çalışmalarına. Tabii, Justin bunu Bayan Smith'i bilgilendirmeden yapamazdı. Ancak Martina'nın son halini hepsi biliyordu. O, şu an üzülebilecek durumda değildi. Ne isteniyorsa yapılmalıydı, aksi takdirde işler yolunda gitmeyebilirdi.
Martina ise meraklı bir halde sürprizini bekliyordu. Kafasında onlarca süpriz buluyor ve anında kıkırdamaya başlıyordu. Bu hali görülmeye değerdi.
Kısa bir süre sonra Justin onu kontrole geldi. Martina yine eline boyalarını almış, onları tek tek inceliyor ve resmini azami bir dikkatle yapıyordu. Arada bir başını odasının penceresinden çıkartıyor ve etraftaki kuşlara bakarak tebessüm etmeye başlıyordu. Bu kızda gerçekten bir şeyler vardı. Sanki tanrı dünyaya bir masumiyet abidesi göndermek istemişti ve Martina bu masumiyetti. Ondaki bu saflık ve temizlik diğer insanların kendilerindeki günahları sorgulatmaya yetecek kadar fazlaydı. Justin bir müddet ona yaşattıkları için vicdan azabı duydu. Bu denli suçsuz bir güzelin duygularıyla oynamak evrene hakaretti. Tanrı'nın karşısında yaptıkları için ne cevap verecekti?
" Justin! " Martina, Justin'in kafasında dönenlerden habersiz tiz bir çığlık attı.
" Seni ne kadar özlediğimi tahmin edemezsin. Sonunda gelmişsin. " Martina'nın gözlerinde gökteki meşalelere benzer küçük kıvılcımlar belirdi. Belki de bunu sadece o an Justin görebildi ancak büyüleyiciydi. Ne var ki o güzel gözler bir anda sönüverdi. Ve ardından Martina'nın tiz sesi belirdi.
" Justin, biliyor musun, ah bazen sen olmayınca, ımm çok korkuyorum ama sen burdayken hiç ama hiç korkmuyorum. "
Justin bu cümlelerden sonra gülümsedi. Bu gülüş, Güneşin dünyayı aydınlatması gibi, Martina'nın küçük kalbini aydınlatmaya yetti.
" Artık sürprizimi istiyorum. " Martina mızmızlanmaya başlamıştı.
" Ah, pekala o zaman benimle gel. " Justin, Martina'nın elini kavradı. Martina boncuk gözleriyle bir kendi küçük eline bir de Justin'in başyapıtlarına baktı. Onun elleri çok güzeldi. Ellerindeki damarlar sanki bir sanatçının eseriymiş gibi özenle çizilmiş, parmaklar binbir dikkatle şekillendirilmiş, avuçlarının içinin yumuşaklığı ise kesinlikle onun ne denli ender bulunan bir varlık olduğunu kanıtlar nitelikteydi.
Ve bir anda, işte yine aynı şey oldu. Martina'nın kalbi, göğüsünden çıkacak gibi atmaya başladı. Ne olduğunu anlamadan diz kapakları üzerine çöktü ve iki eliyle kalbinin olduğu yeri tuttu. Sanki çıkacağından korkuyor, o yüzden onu yerinde tutmaya çalışıyordu. Justin, Allison'a bağırdı ancak Allison gelene kadar çoktan Martina kalbini tutmayı bırakmıştı. Bu ikinci defaydı ve Martina korkmaya başlamıştı.
" Hey, Martina iyi misin? Beni duyuyor musun? "
" Martina, Martina! "
" Sus! " Martina gücünün yettiğince bağırmıştı.
" Bir şeyim yok, sadece başım döndü. Lütfen devam edelim. " Martina yalvarırcasına konuştu ve kimse onu reddetmedi. Justin onu kucağına aldı. Ne olur, ne olmaz dercesine.
Ev oldukça lüks olduğundan, küçük bir asansörde mevcuttu. Bir üst kata çıkmak için merdiveni kullanmaları gerekmiyordu. Justin'de yorulmamayı tercih etti. Asansöre bindiler. Ve Justin düğmeye basıp asansörün düğmelerinin kapanmasını beklemeden konuştu :
" Martina, bana çok mu alıştın? Demek istediğim, bir gün gitmem gerekse, ne olur? "
Martina'nın yüzü birden bire ciddi bir hal aldı. Aslına bakarsanız, sinirliydi. Daha önce hiç böyle görülmemişti. Daha önce böyle şeyler hiç hayatında olmamıştı. Hatta daha önce arkadaşı bile olmamıştı. O, evinden başka bir yer bile görmemiş, resmen kafeste büyümüş, bir melekti. Evet, Tanrı ona otizm vermişti. Bu onu daha çocuksu kılıyordu ancak kalbi iyilik ile doluydu. Çünkü kötülük nedir bilmiyordu. Çünkü çocuklar dünyanın neresinde olursa olsunlar masumdurlar ve kötülük nedir bilmezler. Bunun yanında sıradan, duyguları olan bireylerdirler. Hissederler, hem de en derinden. İşte, bu yüzdendir ki Martina kalbinin yandığını hissetti. Gözünden bir damla yaş dökülene dek sustu. Justin, bu durumun ciddiyetinin farkında değildi.
Çünkü Martina ona karşı derin duygular besliyordu. Ve bunun artık geri dönüşü yoktu." Böyle bir şeyi aklından bile geçirme. Beni öldürmen gerekir. Ki bu senin için hiç hoş olmaz. "
Justin kulaklarına inanamadı, bu Martina'nın kurabileceği türden bir cümle değildi. Şaşkınlığı, asansör kapıları açılana dek sürdü. Şaşırtıcı, daha uzun süre etkisinde kalabilirdi.
Justin, Martina'ya yolu gösterdi. Koridorda ilerlediler. Ve Justin kapıyı açtığında Martina bugün ikinci kez sevinç çığlığı attı. Bu çığlık bir öncekiyle kıyaslanamazdı. Martina daha önce hiç bu kadar sevinmemişti. Resimleri hiç bu kadar değer görmemişti. Justin onun tüm resimlerini cerceveletip, evin boş bir odasına küçük bir galeri inşa etmişti. Hayatında aldığı en güzel sürprizdi. Kalbinin atmasına izin verdi bu kez ve Justin'in ellerini kavrayıp hepimizin beklediği büyüleyici cümleyi fısıldadı.
" Seni çok seviyorum! "
EVET BİRİCİK YAZARINIZ DÖNDÜ.
Yb attım ancak votelerbu kadar düşük olmaya devam ederse yazmam vallahi.
Hadi iyi okumalar bu bölüm nasıl olmuş yorum bekliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
colors | j.b
Hayran KurguNazikçe gencin ellerini kavradı kız. " Dokunduğun her şeyi renklendiriyorsun. " dedi. Yavaşça gömleğinin içerisine yöneltti bu genç adamın ellerini. " Ve işte bu yüzden bu sefer bana dokunmanı istiyorum. "