#2#

72 10 2
                                    

Bugün hiç bahçeye inmemiştim. Sınıfın penceresinden baktığımda bankımın boş olduğunu gördüm.

Gözlerimi devirip kantine gitmek için sınıftan çıkıp merdivenlerden inmeye başladım. Okuldaki sesler yüzünden kulaklarımı tıkayıp kantine girdim. Kantinde kimse yoktu. Benim geldiğimi görünce Ahmet amca oturduğu sandalyeden kalkıp bana bir tost çıkardı. Yanına geldiğimde gülümseyip bana verdi.

“Takma kafana. Dün olanları biliyorum. Bir gün arkadaşın olacak, buna inan.”

 Burnumun ucuna dokunup güldü. Allah'tan kantinde kimse yoktu. Yoksa Ahmet amca sırf burnumun ucuna dokundu diye kimse bir daha asla kantinden yemek almayabilirlerdi.

Ona sadece gülümseyip bir adım geriledim. Ahmet amcaya bakarken dikkatimi arkasındaki camdan bahçe dikkatimi çekti. Bankımda biri oturuyordu. Dünki çocuk olabilir miydi?

Bir sevinçle kantinden çıkıp hızla bahçeye girdim. Banka yaklaşırken çocuğu daha yakından görüyordum. Galiba o… evet… evet evet o!

 Sakin bir şekilde banka oturduğumda kafasını kaldırdı.

Gülümsediğimde o gülümsemedi. Gülümsemem suratımdan silinirken gözlerini suratımda dolaştırdı.

“Dün neden elimi sıkmadın?”

 Başımı mahcup bir şekilde yana eğdim. Çünkü pişman olmanı istemedim.

 “Neden konuşmadığını bilmiyorum. Ve sana neden böyle davrandıklarını. Ve ayrıca hiçte pis birine benzemiyorsun.”

 Olumlu bir şekilde kafamı salladım.

 “Beden dili biliyor musun?”

Kafamı olumsuzca salladığımda tek kaşını kaldırdı. O sırada çocuğun ne kadar tatlı olduğunu fark ettim.

 “Hmm, ilginç. Sadece okuldamı böylesin, evde konuşuyor musun?”

 O öyle deyince böyle birkaç saniye kalakaldım. Gözümü kırpmadan suratına bakarken kafamı öylesine aşağı yukarı salladım.

 “Beden dili öğrenmen gerekirdi bence. Ben olsam çocuğuma beden dili öğretirdim yani.”

 Bu ne kadar konuşkanmış ya. Bir susmadı. Sussana oğlum

 Zil çalınca banktan ağır hareketlerle kalktım. Tostumun soğumuş olduğunu fark ederek bir ısırık aldım.

 “Bir sonraki tenefüste buraya gelebilir misin? Sohbet ederiz.”

 Bir an çocuğun çok mal olduğunu falan düşündüm. Sonra dedim, yok ya gerizekalı bu.

Edine edine böyle bir arkadaş mı edinmiştim? Sohbet edermişiz. Okuldaki ergenler burada olsaydı çocuğa, “inş cnm yha .s” falan derlerdi herhalde. Hemde sesli. Evet, okulda maalesef üniversiteye geldiği halde ergenlik yaraları kabuk bağlamayan insanlar var.

 “Yani sen kafanı olumlu yada olumsuz sallarsın.”

 Ya evet, sen sorarsın bende cevaplarım. Çok güzel, çok eğlenceli. En azından bu kadarını düşünebildin sağol.

 Hayatımda bir kere arkadaşım olmuştu, gerçi hayatımda dediğim hayatımın çoğunu bir senedir biliyorum. Böyle düşüncesiz birimi gelmişti bana? Onca duadan sonra böyle birine mi rastladım?

 Ona dudaklarımı birbirine bastırıp kaşlarımı kaldırıp gözlerimi kıstım. Kafamı da aşağı yukarı sallayınca yeterince “inş cnm yha” cümlesini tanımlamış olmayı diledim.

 Kaşlarını çatınca tostumdan üst üste ısırıklar alarak okula yürüdüm.

 Okuldan çıkınca nefes almayı ümit ederek sahile gittim. Benim neden normal bir hayatım yoktu ki? Sahilde kayalıkların üstüne oturup nefes almaya çalıştım. Yarım saat sonucunda başarısızlıkla sonuçlanan nefes alma deneylerime bir son verdim. Bir an içimden oflamak geldi ama doğal olarak yapamadım. Bu vücudum nasıl olurda bu karbondioksiti 24 saat boyunca bünyede taşıyabilir? Bu halimi gidip Oxford'a falan anlatmak için gitmek aklımdan hep geçti. Hatta alakasızca NASA ya bile sormak istedim. NASA böyle şeylerle ilgilenmediği halde. “Einstein yaşasaydı bana bir çözüm bulur muydu acaba?” gibisinden saçma düşünceler bir senedir peşimi bırakmadı. Ben kendimi nedense güçlü hissediyorum. Sanki dünyada benden daha kötüleri yokmuş gibi… bencilliğim tutuyor. “benden daha kötü bir durumda kim olabilir ki? Konuşamamak iğrenç bir şey. Dilsizler bile en azından nefes alabiliyor.” Diye kendimi kahrettiğim zamanlar çok oldu. Kendimi çok güçlü hissettim bu yüzden. Bana göre tek problemim nefes alamamak ve konuşamamaktı. Aynı zamanda bir parfüm şişesine bağlı kalmak. Yoksa dört dörtlük bir insandım. Ama aslında değildim. Hep dört dörtlük bir insan hayal etmeye çalıştım. Ama yoktu. Mesela birinin 'Her şeyi normal bir insan gibi ama burnu kemerli.' 'Öbürünün her şeyi normal ama dişleri yuvarlak onun her şeyi tam ama gözleri bozuk.' 'Bunu gözleri bozuk değil, ama saçını boyatmış doğal değil.' Aslında benim dışımda bana göre her şeyi dört dörtlük olan bir insan bile dört dörtlük olamazdı. Onunda bir kusuru vardı. Mesela diğer insanların oyu buyu varsa oda dört dörtlüktü. Buda bir kusurdu bana göre.

Kolumdaki saate baktım. Saat akşam 7 civarlarındaydı. Saat 11 de nefes alabilecektim. Sırf bunlar yüzünden de kendimi dünyanın en sabırlı insanı hissederim hep. Özgüvenim tam olmadığı halde böyleydi. Benim yaşamımda bir ekşın yoktu. Tek yaşayan insanlar bile sıkılıp birilerini arayıp konuşabilirdi. Peki ya ben?

 Oturduğum kayadan kalkıp eve yürümeye başladım. Eve gelince televizyonu açıp kanalları zaplayıp durdum. Bir kanalda iki kişinin birbirine sarıldığını gördüm. Ya hayatımda en azından aşk olabilirdi?! Ama yok. Oda yok.

 Saatim ötmeye başlayınca başta afalladım. Sonra bir baktımki saat 11. koşarak masanın üstündeki parfüm şişesi gibi olan şeyi aldım. Saatin dıtlaması bitince de içime çektim.

Nefesi geri vermek istemedim bir an. Sonra dayanamayıp verdim. Yine almayı deneyince başarısız olmuştum.

 Ölümümü bekliyordum aslında ben. Her kullandığımda azalıyordu. Ve bir gün buhar bitecekti. Buhar bittiği zaman… off.

Buhar eninde sonunda bitecekti. Ama sesimi bile duyamayacaktım. Bir hiç uğruna ölecektim.

 Kendimi yatağa atıp kendimi derin uykuya bıraktım.

 --

 Sabah okuldaki kargaşayı, daha doğrusu bahçedeki kalabalığı fark etmemle oraya yaklaştım. Benim yaklaştığımı fark eden birkaç kişi iğrenerek geri çekildi. Diğerleri beni görmemişti. “Çekilirmisiniz?” diyemezdim. Dokunursamda beni dövebilirlerdi. Dokunmadan. Yani döverlerdi herhalde.

 Bende bir kenara çekilip kalabalığın dağılmasını bekledim. Zil çalana kadar dağılmayınca içimden ofladım. Bugün geç gelmiştim okula. Ümidimi kesip merdivenlerden çıkmaya başladım.

 Tenefüste camdan aşağıya baktığımda bankta birini gördüm. Yine mi o çocuk?

Aslında öyle bir arkadaş edinmektense hiç edinmemeyi tercih ederim. Arkadaşla dertleşilir. Ben zaten dertleşemem. O zaman arkadaşım olmasınada hakkım yok demektir. Kağıda “Bence arkadaş olmayalım, istemiyorum.” Yazıp elime aldım.

Sınıftan çıkıp bahçeye geldim.

 Hızlı adımlarla banka yürüdüm. En sonunda çocuğun tepesinde dikildim. Ayağımı hafifçe yere vurdum kafasını yukarı kaldırınca şaşırdım.

 Bu o çocuk değildi ki?

Son Nefesim Sensin... (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin