Bölüm 1
Her şeyin başlangıcı
Rob davula çıldırmışçasına vuruyordu, Brad ve Dave gitarla ordan oraya zıplıyorlardı. Chester boğazı yırtılırcasına böğürüyordu arkadan Mike ise hızlı bir şekilde şarkıyı söylüyordu. Joe kendi halinde kopuyordu. Seyirciler ölümüne bağırıp hareket ediyorlardı. Şarkı bittiğinde Chester kendini kaybedip gitarlardan birini yere vurdu, ardından Brad yere gitarını fırlattı. Joe Rob'a baktı, Rob'ta Joe'ya. 5 dakika bakıştıktan sonra Rob ayağa kalktı ve sahne arkasına gitti. Rob'un ardından tüm grup sahne arkasına gitti. Mike Chester'ı sakinleştirmeye çalışıyordu. Brad bir şişe suyu kafasından aşağıya döktü ve kıvırcık saçları aşağıya indi. Rob'un başı ağrımaya başladı. Son şarkıdan sonra otele geri döneceklerdi. Son şarkı bittikten sonra, grup otobüse zor bindi, hayranlar onları bırakmıyordu. Otobüse bindikten sonra, son hız otele gittiler. Herkesin odası vardı. Grup odalarına çıkmadan önce saat 11'de yemek için sözleştiler. Rob odasına çıktı, çantasını yere indirdi ve yatağa uzandı. 5 - 10 dakika sonra yataktan doğrulup çantasını açtı. Çantasının gizli bölümünden küçük bir defter çıkarttı, Rob bu defteri konserde yaşadıklarını anlatmak için kullanırdı. Yavaşça defterin kapağını açtı. Ve yazmaya başladı " bugün Texas konserindeydik. Hayranlar tam bir psikopat. Chester hayranların gazına gelip gitar kırdı. Her neyse, bel ağrım her geçen gün artıyor. Doktor bana fizik tedaviye başlamam gerektiğini söyledi. Fakat belimdeki rahatsızlığı daha gruba söylemedim, hayır daha değil. 30 Ağustos 2005 - Texas" Rob saate baktı. Saat daha yeni on olmuştu. Yatağa uzanıp her şeyin başını düşündü. En iyi 5 arkadaşının kim olduğunu, bu işe nasıl başladığını düşündü. Chester; grubun vokalistiydi, çok güzel böğürürdü. Kısa siyah saçları ve kahverengi gözleri vardı. Çok cılızdı ve tüm vücudunda dövmeler vardı. Mike; geri vokaldeydi, genelde rap yapardı. Bunun haricinde şarkıların sözlerini o yazardı ve gerçekten çok yetenekli biriydi. Sürekli resim çizerdi. Kahverenginin en koyu tonunda gözleri ve saçları vardı. Chester'a göre daha iriydi. Mike yarı Amerikan - Japon'du. Sürekli gölgede dolaşmasına rağmen bronz bir teni vardı. Brad; grubun gitaristiydi. Koyu kahverengi gözleri ve kıvır kıvır saçları vardı. Bazen saçının içinden kayıp eşyalar çıkabiliyodu. Brad grubun en neşeli üyesiydi, sürekli şaka yapardı. Dave; bas gitaristti. Onunda kızıl saçları ve ela rengi gözleri vardı. Oda Brad gibiydi. Joe; grubun dj'iyidi. Çekik gözleri ve kısa saçları vardı. Rob ise; grubun bateristiydi. Genelde konuşmazdı ve gülümsemezdi. Herkes bunun nedenini sorardı ama Rob cevap vermezdi. Gözleri ve saçları koyu kahverengiydi. Nedeni belli olmayan bir şekilde elmacık kemikleri kızarıktı. Rob dev gibiydi. 1.90 boyu ile tüm grubun en uzunu ve en olgunuydu. Rob haricinde gruptaki herkesin bir sevgilisi vardı. Rob çok yalnızdı ve çok acı çekiyordu. Hem geçmişte yaşadıkları hemde yalnızlık ona çok acı veriyordu. Rob saate baktı, 10.50. Yataktan doğruldu ve tişörtünü değiştirmek için çantasını açtı. Grimsi bir tişört çıkarttı. Üstündeki tişörtü çıkarttı, tişört sırılsıklam olmuştu. Rob kollarına baktı, kaslı kolları vardı. Sonra ellerine baktı, baş parmakları, işaret parmakları ve orta parmakları nasır tutmak üzereydi. Ellerini yüzüne kapattı. Soğuk, çok soğuktu elleri. Hava 30 dereceydi. Rob derin bir nefes alıp tişörtünü üstüne giydi. Telefonunu alıp kapıdan çıktı. Asansörde Brad'le karşılaştı. Brad bir kaç şaka yaptı ama Rob sadece gülümsemekle yetindi. Yemek salonuna indiklerinde salon fazla kalabalık değildi. Hemen bir masaya oturdular. Ardından ikişer ikişer yemek almaya gittiler. Sıra Rob ve Brad'e geldiğinde Rob'un beli ağrımaya başladı. Rob aniden Brad'e tutununca Brad tökezledi. Yemek sırasına girdikten sonra Rob ışık hızıyla masaya oturdu. Sonra kendi hayal dünyasına daldı. Gruptakileri duymuyordu. Ta ki Mike Rob'u dirsekleyene kadar. Rob kafasını zorla kaldırıp Mike'a ve diğerlerine baktı. Çok endişeli görünüyorlardı. Ardından tabağına baktı, tek lokma almamıştı. Hâlbuki makarna Rob'un en sevdiği yemekti. Ama o akşam hiçbir şey yiyesi yoktu. Ayağa kalkıp gruba iyi geceler diledi. Ve koşar adımlarla asansöre bindi. Odasının bulunduğu kata çıkıp kapının anahtarını bulmaya çalışırken, belinde aniden keskin bir ağrı hissetti. Anahtarı bulmuştu, ama odaya girecek hali bırakın, ayağa kalkacak hali yoktu. Aniden her şey karardı. En son duyduğu ses Brad'in Rob'un adını söylemeseydi.