6

186 19 1
                                    

ruhun haritası

Düşünme eylemini gerçekleştiremeyecek kadar huzurlu hissettmek alışık olduğum bir durum değildi. Zihnimde barınan düşüncelerin beni biraz olsun rahat bırakması için Tanrı'ya dualar etmek benim için genel bir rutindi. Fakat öyle ki; aramızdaki kısıtlı mesefeye ve yoksun olduğum dokunuşuna rağmen yalnızca yanımda oluşunun bilinci tadamadığım bir huzuru iliklerime işliyordu.

Bazı tutarsız ve cevabı olmayan sorular vardı.

Her şey kontrolümden çıkmış, fütursuzca ilerlerken cevaplandıramadığım sorulara bir cevap aramak yerine bu akışa kapılmayı, sonucunda üzüleceğimi bilmeme rağmen, kabullenmiştim. İşte, ilk tutarsızlık burda başlıyordu.

Benliğime sırt çevirmiş, tabuları hiç olmaması gereken bir anda, düşünmeye bile zaman tanımadan yıkmıştım.

İkinci tutarsızlık burada devam ediyordu.

"Hep böyle susar mısın sen?" Susmazdım ben. Yutardım kelimeleri. Basit diye adlandırılan bir kelimenin doğuracağı sonuçlardan korktuğum için.

"Aslına bakılırsa, korkarım ben kelimelerden ve doğuracağı sonuçlardan. " Dudaklarımdan çıkan her kelimenin ruhuma baskı yapmasıyla gözlerim gözlerini buldu. Sanki buna engel olabilecek olan onun gözleriymiş gibi.

Oradaki karmaşaya yabancıydım. Neler olup bittiğini anlayamamıştım.

"İlk karşılaşmamızda anlamıştım gözlerindeki o ürkek oğlan çocuğunun korkuları olduğunu. Fakat..." dili dudakları üzerinde turlayarak kuruluğu giderdi. Odağımı yitirmemek adına sertçe yutkunmam gerekti. Yeniden aralandı o güzel dudakları. "Onları bu kadar çabuk kabullenmen sence de kendine yaptığın en büyük haksızlık değil mi?"

Açıklarımı bu kadar çabuk kavraması beni onun yanında daha güçsüz kılıyordu.

"Nasıl yapabiliyorsun bunu, ben... Ben cidden anlam veremiyorum." Kızmıştım. Belki ona. Belki kendime. Belki de güçsüzlüğüme.

"Saklayabildiğini sanıyorsun. Fakat Jungkook bilmiyorsun ki bu senin en büyük yanılgın. Gerçekten görmek isteyen biri zihninin haritasına kolayca ulaşabilir. Ama ruhun... Ruhun etrafı duvarlarla çevrili bir hazine odası gibi. Ona dair ne tahminim ne de fikrim var. Bence bu senin en büyük avantajın. Ruhunu gizli tutabilen biri; insanı yanılgıya uğratır, açık vermez."

Ben insanları görüntülerinden ötürü kategorize etmezdim, zihinlerinden ve ruhlarından ötürü ederdim. Fakat karşımda öyle bir adam vardı ki benim doğrularımı yanlışa, yanlışlarımı doğruya bulamıştı.

Ruhumun haritasına ulaşabilecek tek kişinin Jimin olduğunu düşünmek benim ikinci yanılgımdı.

Çünkü Kim Taehyung tam karşıma geçmiş benim ruhumun engebeli yollarını bana anlatıyordu.

Bedenimi oynatmadan yalnızca başımı oynatarak aradaki mesafeyi kısalttım. Kusursuz ayrıntıları, ılık nefesi ve çorak toprakların arasındaki tek bir çiçeği andıran gözleriyle çok güzeldi. Bakışları sanki bu anı beklermiş gibi çakılmıştı gözlerime. Fakat benim cesaretimin son bulduğu noktada ılık ve ferah bir esintiyi andıran bir dokunuşla tenimde can bulan elleri yanağımda, tam da yara izimde durakladı.

"Detayları hep can alıcı bulmuşumdur." Detayları devrim yaratan bir adamın ağzından dökülen bu sözler bir paradoksun içindeymişçesine bir his yaratıyordu ruhumda.

Dudaklarımın kenarları işittiğim sözle kıvrıldı. Yanaklarımda oluşan her bir çizginin arası Taehyung tarafından serpiştirilen mutluluk tozlarıyla dolup taştı.

"Kendi detaylarının yarattığı devrimin farkına da varsan keşke." Dudaklarımdan dökülen sözlerin hemen ardından onu taklit edercesine bir yavaşlıkla yanağındaki benin üzerinde duraksadı elim. Bakışları sorgu doluydu. Bunu seçip alabilmiştim oradan.

İşaret parmağımın tersiyle o küçük beni okşadım. Bu tıpkı yıllarca içinde biriken huzursuzluğun ilacı gibiydi. Yalnızca basit bir dokunuştan ibaret değildi.

"Seni ilk gördüğüm anda başıma çok büyük bir bela olacağını anlamıştım ama bunun bu kadar kısa sürede gerçekleşeceğini tahmin edememiştim. Her şey kontrolüm dışında gerçekleşiyor, ne kalbim ne aklım ne de ruhum bana itaat ediyor. Hepsi tam karşımda gözlerini gözlerime dikmiş uhrevî bir varlığın büyüsüne kapılmış, sürükleniyor. Ben ise, buna dur demek yerine ilerlemeye devam ediyorum. Sence de sınırları çizmenin vakti gelmedi mi?"

Yüzümdeki alaycı gülüşe engel olamadan elimi yanağından çekerek mesafeyi yeniden makûl bir seviyeye getirdim.

Bocalamıştı.

Evet, ilk kez bocalamıştı.

Fakat kendini toparlaması kısa sürdü. Sağ kaşı kıvrak bir hareketle yukarı doğru hareket ederken dili ile yanağını yokladı.

"Sınırlara ihtiyacımız olmadığını ikimiz de biliyoruz, Jungkook." İsmime yaptığı baskı gözden kaçmayacak kadar barizdi.

Dudaklarımdan çıkan tuhaf sese engel olma gereği duymadım.

"Öyle mi dersin, Taehyung?" Yeniden muzip Taehyung'a bürünmüştü. Çünkü karşısındaki kişinin tavırlarına göre şekillenen bir tavrı vardı. Bu onda çözebildiğim birkaç detaydan biriydi.

Cevap verme gereği duymadan atik bir hareketle bedenini doğrulttu. Şu an o ayakta ben ise hâlâ oturur vaziyetteydim. Başımı kaldırarak gözlerimi yeniden ona çevirdim.

Onun bakışları zaten yüzümün her zerresine dokunarak izler bırakıyordu.

"Kendi çizdiğin sınırları aşmanı izlemek oldukça keyifli olacak, Jungkook."

-

merhabalar bu hayırsız geri geldi .... umarım bölümü seversiniz kısa oluşu adına çok ama çok üzgünüm en kısa zamanda diğer bölümü atmaya çalışacağım. şu anki gidişatın bazı yerlerindeki uyuşmazlıkların da farkındayım bu yüzden bölümleri düzenleyeceğim.

ayrıca bu ikili çok dengesiz, jungkook çok içli taehyung ise çok adi. bakalım neler olacak

neon moon - taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin