Not: Cadılık bu kitapta fantastik kategorisindeki halinin aksine gerçek tarih boyunca gelişmiş cadılık anlamında kullanılmıştır. Uzunca süre yaptığım araştırmalar sonucunda bu kitabı yazmaya başladım. Kitabın geçtiği dönem eşcinselliğin kabul edildiği bir dönem olarak alınmıştır. Bir paganist, wiccan yada cadı olmadığım için herşeyi doğru bilmem zor ve yalan bilgiler ile gerçek bilgileri ayırt etmek benim için kolay değil ama bana mantıklı gelen ve gerçek olduğu bilgi içeren yazılarda iddia edilen bilgileri kullanmaya özen gösterdim. Umarım anlayışla karşılarsınız.
1958 yılı, Eylül ayının 18. gecesi. Lee Min Ho dönemin tüm ileri gelen ailelerinin davetli olduğu balodaydı. Choi ailesinin en büyük destekçilerinden olan Minho, tanınmış saygı duyulan bir isimdi. En azından kendi yandaşları tarafından.
Saygı duyulduğu kadar da nefret edilen birisiydi. Park ailesi ve destekçilerinden aldığı büyük nefrete rağmen hayatını rahatça devam ettiriyordu. İnandığı şeye hayatını adayan birisiydi Minho. Hiçbir zaman ölüm korkusu olmamıştı. O, ölene kadar inandığına sahip çıkardı.
Sahip çıktığı şey ise o yıllarda yaşanan en tehlikeli çatışmanın baskın tarafıydı.
Dünya üzerinde büyü yapan kimse yaşamayı hak etmiyordu. Cadılar yeryüzünden silinmeliydi.
Üstün varlık olan insana zarar veren bu canavarlar yakılmalı, boğulmalı, öldürülmeliydi. Bu düşüncenin öncülerinden olan Minho yaptığı hiçbir şeyden pişmanlık duymuyordu. Şeytanın müritleriyle olan savaşı o kazanacaktı.
Lee Minho inançları dışında kim miydi?
Choi ailesi destekçisi Lee ailesi soyundan gelen, öz ailesinin tek çocuğuydu. Üvey kardeşi Felix babasının ikinci karısındandı. Öz annesinin bir cadı tarafından zehirlenmesinin ardından babası bir Avustralya'lı kadın ile evlenmişti. Üvey kardeşinden iki yaş büyüktü ve Felix onun için öz kardeşti. Üvey annesi ve öz babası ise Minho 15 Felix 13 yaşındayken cadılar tarafından yakılmıştı. Dedeleri tarafından yetiştirilen çocuklar çalışarak, hayatta kalarak saygı ve ün kazanmışlardı.
Kardeşi Felix Choi destekçisi olmasina rağmen oldukça sakin ve tarafsız davranışları, her zaman pozitif bakan yönleri ile bilinirdi ki bu sıkça onu eleştiriye maruz bırakırdı. Minho ise Felix'e hiç benzemiyordu.
O acımasızdı. Zeki ve ileri görüşlüydü. Sert çıkışlar yapardı. Yumruk gibi sert olan sözleri ve buz gibi bakan gözleri ile karşısındakini titretirdi.
Bu sertliğinin aksine oldukça romantik ve yakışıklıydı. Kadınların hatta erkeklerin arzuladığı bir adamdı. Eh, o da ilgisiz birisi değildi. Minho'yu birisine sorarsanız ilk acımasız, ikinci olarak ise çapkın derdi.
Çapkın kelimesini yerine getirircesine, şuan baloda köşedeki masada duran güzeller güzeli çocuğu süzüyordu. Oldukça sessiz duran çocuk şık kıyafetler içindeydi. Gözlerindeki siyah, puslu makyaj ona mistik bir hava vermişti. Minho onu daha önce hiç görmemişti.
Kendi masasından uzaklaşarak köşedeki çocuğa doğru adımlamaya başlamıştı. Tam o sırada ise çocuk hareketlenmiş ve salonun ortasına yürümeye başlamıştı. Salon romantik bir müzik ve dansa kalkan çiftler ile renklenmişti. Minho çocuğun peşinden ilerlemişti.
O sırada salonda dolaşan görevlilerden birinin çocuğa çarpmasıyla birlikte çocuk dengesini kaybetmişti. Minho onu yere düşmeden önce yakalayarak kendisine çekmişti. Dans edenlerin aralarında kendilerini bulduklarına Minho çocuğun beline ellerini yerleştirmişti. Çapkın gülüşünü çocuğa sunup konuşmaya başlamıştı.
"İyi misiniz? Umarım canınız yanmamıştır."
"Sizin sayenizde, iyiyim bayım."
Karşısındaki çocuk tanımadığı birisinin onu dansa çekmesine şaşırmış gözükmüyordu. O da ellerini Minho'nun omzuna yerleştirmişti. Büyüleyici güzellikte olan gözleri onunkilerle buluştuğunda Minho yeniden konuşmaya başlamıştı.
"Buna sevindim. Böyle nadide bir bedenin zarar görmesini kimse istemezdi."
"Her beğendiğiniz kişiyi nadide bir parça olarak mı görürsünüz?"
Çocuğun çekinmeden söyledikleri ile güldü Minho. Herkes Minho'dan çekinirdi.
"Sizi daha önce görmedim."
"Görmemiş olmanız normal. Park ailesinin destekçilerindenim. Sizinle çok farklı görüşlerimiz ve fikirlerimiz var Bay Lee."
Minho kafasını sallayarak onu onayladı. Oldukça etkileyici olan bu çocuğun hangi tarafta olduğu onun için bir anlam ifade etmiyordu.
"Adınızı sorabilir miyim? Tabi, aramızda bir düşmanlık olacağını düşünmüyorsanız. Bilmelisiniz ki benim düşmanım hiçbir zaman Park'lar olmadı."
"Biliyorum Bay Lee. Siz her zaman cadıların düşmanı oldunuz. Bizim aksimize. Bizim korumak istediklerimize. Yine de size karşı düşmanca bir tutum sergilemeyeceğim. Adım Han."
Adının Han olduğunu öğrendiği çocuğun görünüşü gibi ses tonu da etkilemişti Minho'yu. Ciddi şeyler konuşurken kalınlaşan sesi bir müziğin melodisi gibiydi.
Minho bir elini Han'ın belinden çekerek yüzüne götürdü. Parmağını pürüzsüz ciltte gezdirdi.
"Anlamlandıramadığım bir çekiciliğiniz var Han. Sıcak bedeniniz sizin gerçek olduğunuzu bana kanıtlamasa, karşında büyülendiğimi düşünebilirdim."
"Han!"
Tam o sırada arka taraflardan bir çocuğun bağırışı duyulmuştu. Han Minho'dan ayrılıp o tarafa dönmüştü.
"Geliyorum Chris!"
Yeniden Minho'ya dönerek konuşmaya başlamıştı.
"Gitmem gerekiyor Bay Lee. Sizinle muhabbet etmek bir zevkti."
Gitmeden önce Han Minho'ya yaklaşmış ve bir anda dibine girerek kulağına fısıldamıştı.
"Bu farklılıklarımız olmasaydı eğer, bedenim size gerçekliğimi sıcaklığıyla göstermekte kalmaz, yatakta sizinkini de ısıtırdı bayım."
Han ondan uzaklaşmış ve ona seslenen çocuğun yanına gittiğinde Minho şaşırmış olmasına rağmen sırıtıyordu. Bir süre sonra yanına gelen adamlarına dönmüştü.
"O cadıyı yakalayın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love wives' tale (minsung)
Fanficİnsanlar ikiye bölünmüştü. Cadıları isteyenler ve onları şeytan olarak görenler. Lee Minho ise tüm cadıların dünyadan silinmesi taraftarıydı. Canavarlar asillere zarar vermeden öldürülmeliydi. Çoğu insan ise onun tarafındaydı. Oysaki insanlar hiçbir...