jimin ve yoongi görüşmeyeli koca bir sene geçmişti. tabii, yoongi dayanamayıp arada mesaj atıyordu fakat jimin sadece görüldü atmakla yetiniyordu. ama içten içe mesajlara da cevap vermek istiyordu.
şimdi ise her zaman gittiği kafede, avuçlarının arasındaki kahvesini yudumluyordu. düşünceliydi. bugün yoongi'ye gitmek istiyordu. gitmek ve onu boğana kadar sarılmak.
kafe bugün ayrı bir hareketli gibiydi. içeri giren ve çıkanlar karışmış gözüktü jimin'e.
daha sonra kapıdan biri girdi.
tamamiyle siyaha bürünmüş biri.
jimin, ilk bakışta anlamıştı onun yoongi olduğunu. aptal, durmadan takip ediyordu çünkü.
yoongi'nin adımları hızlıca jimin'in masasını bulduğunda, jimin'i kolundan tutup kaldırdı ve o ana kadar ki en cesurca şeyi yaptı.
jimin'i öptü.
"yeter artık," dedi yoongi ayrıldıklarında. "sessizliğe yeter artık. koca bir senedir bekliyorum."
jimin sadece güldü ve sevdiği adama sıkı sıkı sarıldı.
gökten 3 elma düştü.
biri jimin'in kafasına, çektiği acılar için.
biri yoongi'nin kafasına, çektirdirdiğiyle birlikte yandığı için.
biri de onların aşk yuvalarına, tekrardan yeşerdikleri için.
-
kısa yaptım çünkü bu kitabı başka türlü toparlayamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yıprandı kalbimin köşesi, yoonmin
Conto[semi-texting] jimin yoongi'ye fena halde kırgındı. ve bu kırgınlığını ona mesaj atarak geçirmeye çalışıyordu. jimin: Sanırım ölüyorum. Ölüyorum ve bu çok acıtıyor. Nasıl geçecek bilmiyorum.