HASTANE

89 6 4
                                    

Gözlerimi kapattım. Artık yediğim darbeleri hissetmiyordum bile. Ölmüş müydüm ? Ölmüş olsam gerek. Annemi, babamı, kardeşimi düşündüm. Kim bilir şuan nasıldırlar. Bilincimi kaybettim o an.

Sanki uzun bir rüyadan uyanmış gibiydim. Gözlerimi aralayıp bakmaya çalıştım ama göz kapaklarıma ağırlık asılıymış gibi zorlandım. Zorda olsa gözlerimi açıp baktım. Önce herşey bulanıktı. Annemin yüzünü seçebildim. Görüntü netleşmeye başlayınca gözlerinin kıpkırmızı olduğunu gördüm. Ağlamıştı. Gözlerimi açtığımı görünce kalkıp yanıma geldi hemen. "Oğlum" dedi, bilincimi kaybettim.

Rüyamda bir mezarlıktaydım. Annem, babam, arkadaşlarım, öğretmenlerim.. Kimin mezarıydı bu ? Mezar taşına baktım, Özgür Karaca. Nefesimin kesildiğini hissettim. Ağlamaya başladım. Bağırıyordum ama mezarın başındaki kimse dönüp bana bakmıyordu bile. Birden uyandım, babamı gördüm başımda. Sakinleştim. "Özgür" diyebildim sadece. Gücüm sadece bunu söylemeye yetmişti. Babam cevap vermeden önce biraz duraksayınca boğazım düğümlendi, gözlerim doldu. "Yoğun bakımda oğlum. Hayati tehlikesi var diyorlar da ben anlamam bu şeylerden." cevap vermek istedim, veremedim. Babam "kim bunlar oğlum ? Şu haline bak" deyince gözleri doldu, konuşamadı. "Bilmiyorum" diyebildim sadece. Babam kim bilir işine gitmeden kaç gündür başımda bekliyordu. Zaten kazandığımız para karnımızı doyurmaya zor yetiyordu. Şimdi benim yüzümden birsürü masraf daha çıkacaktı. Nefret ediyordum bu hayattan. İnsanlar bir yerlerde gönlünce yaşayıp eğlenirken bizim verdiğimiz yaşam mücadelesi buydu işte. Babamın tek yaptığı sabahtan akşama kadar çalışıp para kazanmaktı. Ama  kimi insanların bu derdi yoktu. Baba parası yeme gibi kavramlara yabancıydım. Her ne kadar hastasonu bir yerlerde çalışmak istesemde babamın ağır tepkisine karşılık sustum. Bu olaydan günler önce Din Kültürü öğretmenimiz şükretmemiz gerektiğini anlatıyordu. Bu halimin neyine şükretmeliyim. Ne günahım vardı da, bu haldeyim. Babam gibi bi insan niye bunları yaşıyordu. Kazandığımız beş kuruş parayla karnımızı doyurup kıt kanaat geçiniyorken şimdi de bunlar çıkmıştı başımıza. Başkalarını bilmem ama bence şuan şükretmesi gereken ben değildim. Bu düşüncelerim kapı gıcırdamasıyla dağıldı. Gücümü çok fazla harcayıp kafamı çevirip baktığımda annemin içeri girdiğini gördüm. Yüzüne baktım. Yaşlanmış, çökmüştü sanki. Beni görünce gözleri doldu bi anda. O an bir anne için evladın ne olduğunu anladım. "Oğlum iyi misin ?" diye sordu. Hafifçe başımı salladım. Beni konuşturarak daha fazla yormamak için oturdu ve konuşmadı daha fazla. Sormak istediğim çok şey vardı. Kaç gündür burdaydım ? Arkadaşlarım nasıldı ? Mert ? Yağız ? Emre ? Nasıldılar ? Ve en önemlisi; Özgür yaşayacak mıydı ? Bunları düşünmemek için uyumaya çalıştım. Gözlerimi kapatınca zaten yorgunluğumdan dolayı çabucak uykuya daldım. Rüyamda Özgür'leydim. Okulun kantininde oturuyorduk. Gecenin bir vaktinde ne işimiz vardı orda ? Etrafta kimse yoktu. Ürkütücü bi ortamdı açıkcası. Özgür bana bakıyordu. "Ölecek miyim ?" deyince ben önce şaşırıp sonra hafif tebessüm edip "Niye ölesin ki ?" diyordum. Bana cevap vermeden ayağı kalktı. Ben sadece şaşkın şaşkın bakarken okulun kapısına doğru yürümeye başladı. Ben her ne kadar hızlı gitsem de koşsam da ona yetişemiyordum. Okulun kapısını açıp bana son bir kez dönüp gülümsedi. Ve dışarı çıktı. Koşup okulun kapısını açmaya çalışsamda açılmadı. O an okulun tüm ışıkları söndü. Bağırarak uyandım.

TuzakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin