Aşağıda ısrarla çalan kapıyı annemin yanıtlamasını beklerken elimde duran küçük çiçeği ceketimin cebine yerleştirip kendimi aynada süzüyorum. Güzel ve pahalı bir takım elbise, binbir ısrar ve zorla alınan izinle boyanmış kırmızı saçlar ve hepsinin parlaklığı ile tezatlık gösteren solgun bir yüz. Dört sene önce üniversiteyi ilk kez kazandığımda bugünü pek çok şekilde hayal etmiştim aslında. Erkek arkadaşımla el ele giderken, asla kıramadığım ve bana gizliden bana aşık bir kızın teklifini kabul etmiş şekilde ya da yakım arkadaşlarımla mezuniyetimize de gitmedik dememek için gidilmiş bir parti. Fakat hiçbir zaman aklıma oraya evre 3 akciğer kanseri tanısı almış biri olarak gitmek gelmemişti.
Hayat gariptir ki her zaman hayaller kurar, hayallerime ulaşmaya çalışırken ayağımıza takılan taşları bazen çok ciddiye alırız. Bazen saatlerce oturup ağladığımız olur, bazen de bu sorunlar beynimizi sürekli yer bitirir. Çok küçük şeylere odaklanıp hayatın tadını çıkartmayı unuturuz. Ta ki gerçekten büyük bir şeyler olana kadar.
23 yıllık hayatımı tam olarak da böyle geçirdim. Aldığım düşük notlar, hoşlandığım fakat benden hoşlanmayan çocuklar, aynadaki beğenmediğim yansımam ve daha birçok nicesi için kendimi hırpaladım, üzdüm ve saatlerce ağladım. Üşüttüğümü düşünerek geçmeyen öksürüklerim ile başvurduğum bir doktor istediği testler sonucunda bana bilgilendirici posterlerle dolu olan mavi bir odada kanser olduğumu söyleyene kadar. Hiçbir tepki veremediğimi hatırlıyorum oysa annem ne kadar da ağlamıştı. Daha sonra başka birçok doktora sürüklendiğimi hatırlıyorum herkes başka bir doktorun en iyisi olduğunu öneriyor ve bir yaprak misali ailemin peşimde oradan oraya savruluyorum. Değişen bir şey olmuyor. Ben Kim Taehyung çok sevdiğim okulumdan mezun olmama 1 ay kala 3.evre akciğer kanseri tanısı alıyorum.
Geçenlerde okuduğum bir kitapta herkesin farklı tepkiler gösterdiğini söylüyor bu habere karşı kimisi inkar ediyor, kimisi ağlıyor, kimisi ise benim gibi hiçbir tepki veremiyormuş. O gece hiç uyumadan yatağımın başlığına yaslanmış otururken neden benim başıma geldi ki diye düşünüyorum. Sigara nedir bilmiyorum, hiç içki içmemiş, hep spor yapmış ve güzel beslenmiştim ki diyorum. Şimdi anlıyorum ki bazen bazı şeylerin nedeni olmak zorunda da değil. Ya da nedenler bizim görebileceğimiz kadar açık değil.
Ertesi sabah doktora gittiğimizde tedaviye hemen başlamamız gerektiğini söylüyor. Bense mezuniyete kadar bekleyelim diyorum. Çünkü biliyorum ki çok sevdiğim saçlarım benden gidecek, dayanılmaz bulantılar çekeceğim ve en önemlisi gerçekle yüzleşmek zorunda kalacağım. Hayatımın belki de artık o küçük şeylere üzülemeyecek kadar uzun olamayacağı gerçeği. Bu fikrimi kimse onaylamıyor, beklemenin her şeyi daha da kötü yapacağını söylüyor. Fakat ben bir şekilde o odadan istediğimi elde etmiş şekilde çıkıyorum, hayalini senelerdir kurduğum bugün aynaya bakarken o çok sevdiğim saçlarımı görebilmek adına ömrümü belki de daha çok kısaltırken.
"Nasılsın?" diyor beni almaya ve gece boyu bunu hiç istememe rağmen refakatçiliğimi yapmaya gönüllü olan Namjoon. Anasınıfından beri tanıyoruz birbirimizi ve kanser olduğumu okuldan bir tek o biliyor.
"İyiyim." diyorum. "Beklenen gün geldi çattı. Bu gece herkes birkaç gün sonra gideceği iş başvurularını konuşuyor olacak. Ben ise alacağım tedavinin dozlarını düşünüyor olacağım." gülümsüyorum. Ne diyeceğini bilemiyor, gözleri doluyor ama ağlarsa ben de ağlarım bunu biliyor.
"Ee seninki ne zaman geliyor buralara?" diyorum yarattığım hüzünlü ortamı dağıtmak adına. "Haftaya geliyor ama otelin durumlarına da bağlı." Babasının otelinde çalışıyor Seokjin zaten Namjoon'la da bir yaz tatilinde orada tanışıyorlar. Güzel bir ilişkileri var hep. Her gün saatlerce konuşuyorlar bir dertleri olduğunda hep ilk birbirlerine koşuyorlar. Bana söylemeseler de biliyorum seneye evlenme planları var. Göremezsem üzülürüm diye söylemek istemiyorlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the boy that i danced | taekook
FanfictionYeni bir slow şarkı çalmaya başlıyor ve asla yapmayacağım bir şeyi yapıyorum. Köşedeki çocuğun yanına ilerliyorum. Ve soruyorum. "Benimle dans eder misin?"