Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. İyi okumalar~Gözlerim tavana sabitlenmişken tek bir şeyi düşünüyorum. Donald Trump bu seçimde de yeniden Amerika başkanı seçilecek mi? Herkes karşısındaki rakibi fazla güçlü bulsa da herkesin oyunu Hillary Clinton'a verdiğini söylediği zamanda bile kazanmayı başarmışken şimdi de kazanma ihtimali olduğunu düşünüyorum açıkçası. Tamam tamam şaka yapıyorum -evet şaka anlayışım pek de gelişmiş değil ama bugün burada bunun için toplanmadık-. Aslında Jeon Jeonggukla kocaman hastanede nasıl oluyor da iki kez karşılaşıyorum ve onu her gördüğümde neden kalp atışlarım hızlanıyor bunu düşünüyorum.
Bir insana sadece görünüşüne göre aşık olmayı pek mantıklı bulmuyorum açıkçası. Yani düşünsenize o güzel yüzünün arkasında aslında berbat bir insan da olabilir. Ama içimden bir ses ve tabiki Jeon Jeongguk'un gözleri onun öyle olmadığını haykırıyor. Söylüyor demeyeceğim çünkü sadece söylüyor olsa bir kez dansa kaldırdığım feci yakışıklı çocuğu birkaç günde kafamdan silebilirdim diye düşünüyorum. Ama olmuyor bütün yaşananların hiçbir önemi yokmuş gibi -3.evre akciğer kanserimden bahsediyorum- bu mayıs akşamında tavanı izlerken size ve kendime Jeon Jeongguk'tan neden etkilendiğimi açıklamaya çalışıyorum. Tabi bütün bunların dışında Jeon Jeongguk'un süper yakışıklı olduğunu hangimiz inkar edebiliriz ki. Eski zamanlarda yaşıyor olsak uğruna düellolar düzenlenebilir ya da düzenlenemez çünkü eşcinsel olduğumuz için bizi yakabilirler -ki benimle dans etmiş olmasına rağmen Jeon Jeongguk'un cinsel yönelimi hakkında hala bir şey bilmediğimizi üzülerek size ve kendime hatırlatırım. Tanrım ya homofobikse. Hayır Taehyung homofobik olsa seninle neden dans etsin saçmalama lütfen tatlım-.
Uzun bir süredir bunları düşünüyor olmalıyım ki gelen annemin adım seslerini duymuyorum. Bana ışığı söndürmesini isteyip istemediğimi soruyor. Henüz uyumayacağımı söyleyerek onu öpüyor ve tahminimce uyumak üzere odamdan çıkışını izliyorum. Uyumayacak olmamın sebebi daha çok Jeon Jeongguk'u düşünecek olmam değil -bunu istiyorsunuz biliyorum ama diğer sefere- yetiştirmem gereken birkaç ödev var ve kemoterapi artı tembelliğim sağolsun hepsini son geceye bıraktım. Kötü haber kanser olsanız da okula gitmeseniz de eğer mezun olmak istiyorsanız ödevlerinizi yapıp sisteme zamanı dolmadan yüklemek zorundasınız.
Gözlerim bilgisayara bakmaktan sulanmaya başlayana kadar ödevleri yapmaya devam ediyorum ve şanslıyım ki vaktinde bitirip sisteme yüklüyorum. Bilgisayarı kapatıp masadan kalkıyor odanın diğer ucundaki yatağımın içine giriyorum. Başucumdaki telefonu alıp biraz oyalandıktan sonra gözlerimi daha fazla yormamak adına uyumaya karar veriyor ve telefonu aldığım yere geri bırakıp gözlerimi kapatıyorum.
Deliksiz bir uykunun ardından gözlerimi açıyorum demek isterdim ama maalesef öyle değil. Gün yeni yeni aydınlanmaya başlarken feci bir baş ağrısı ile uyanıyorum. Bu tür ağrılar aslında doktorumun bizi olabileceği konusunda bilgilendirdiği bir yan etki. Yatağımda doğruluyor ve annemlerin uyuyor olacağını düşünerek sessizce yataktan çıkıyorum. Dün doktorun yazdığı ilaçlar aşağıda bir yerde olmalılar. Başımın ağrısına müthiş bir halsizlik de eşlik ediyor. Her attığım adımdan sonra olduğum yere çöküp saatlerce oturmak istiyorum. En azından midem bulanmıyor. Nefret ediyorum mide bulantısından.
Merdivenlerden inmem normalden daha uzun sürüyor. Geniş salonu geçip giriş kapısının önündeki ilaç dolabına ulaşıyorum ama hayır ilaçlar burada değiller. Dün gelir gelmez ilaçları yanıma çıkartmadığım ya da buraya koymadığım için biraz kendime sövüyorum. Nerede olabilirler ki? Düşün Taehyung düşün.
Aşağı katı tamamen arayıp da bulamadıktan sonra daha da artmaya başlayan baş ağrıma iyi gelebileceğini düşünüp yeşil çay yapmak için mutfağa giriyorum. Ocağın üzerindeki çayların olduğu dolabı açar açmaz birkaç kutu yere düşüyor. Ve dünü hatırlıyorum. Kendime çay yapmak için elimde ilaç kutuları ile mutfağa gelişimi, daha sonra alırım buradan diyip ilaç kutularını da oraya koyuşumu. Alnıma hafifçe vurup nasıl bu kadar salak olabilirim diyorum kendi kendime. Çaydanlığa suyu koyup üzerini kapattıktan sonra ocağa yerleştiriyorum ve bir bardağa da su doldurup ilaçlardan ağrı kesici olanı da alıp karşımdaki masaya oturuyorum. Yuvarlak şekilli beyaz hapı yutuyor ardından bardaktaki suyu tamamen bitiriyorum. Ocaktaki suyun kaynamasını beklerken masadaki dergilerden birini alıp ilgimi çeken sayfaları okuyorum. Çok fazla sürmeden suyun kaynama sesini duyuyor, yerimden kalkıyor ve ocağı söndürüyorum. Bardakların olduğu büyük dolabın kapağını kaldırıp en sevdiğim kupalardan birini alıyorum. French press'in içine biraz yeşil çay koyuyor ve birkaç dakika suyun soğumasını bekledikten sonra onu da yeşil çayın üzerine ekleyip kapağını kapatıp demlenmesini bekliyorum. Yeşil çay yaparken -yaprak ya da poşet farketmez- en önemli şeylerden kaynar suyu çayın direkt üzerine dökmemek biraz beklemektir bu sayede çayınız yanmaz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the boy that i danced | taekook
FanfictionYeni bir slow şarkı çalmaya başlıyor ve asla yapmayacağım bir şeyi yapıyorum. Köşedeki çocuğun yanına ilerliyorum. Ve soruyorum. "Benimle dans eder misin?"