Merhabalar. Yeni bir bölüme daha hoş geldiniz. Başlamadan önce söylemek istediğim birkaç şey var. Bu ficte ilk iki bölümden de anladığınız üzere kanser hastası birini görüyoruz. Bu bölümde de karakterimiz tedaviye başlıyor. Henüz derslerde detaylı olarak görmediğimizden dolayı kanser, kemoterapi ya da diğer kanser tedavileri hakkında fazla bilgiye sahip değilim. Bölümü yazarken elimden geldiğince araştırmaya çalıştım ve biraz da bu bölümün gecikmesine neden oldu. Bu konuda bir hatam varsa şimdiden özür dilerim. Ve eğer özellikle kanser hastası olan birinin tedavi süreci hakkında bir belgesel ya da film biliyorsanız yorum olarak adını yazarsanız çok sevinirim. Sizleri seviyorum. Yorum yapmayı ve sol altta yer alan yıldıza basmayı unutmayın.İyi okumalar💖
5. Jeongguk'un önümden koşarak geçtiği, doktorumun şanslıyız Taehyung herhangi bir ilerleme olmamış diyerek tedavimi belirlediği günden -şans olarak saydığımız şeyin trajikomikliğini mazur görün lütfen- sonra geçen gün sayısı. Günlerin ne kadar çabuk geçtiğini düşünüyorum. Oysa o günkü kahvenin tadı hala damağımda. Bugün kemoterapiye başlıyoruz ve ben fazlasıyla gerginim. Çünkü hazır değilim. Annemler her ne kadar benimle gelmek istese de Namjoon'un bu işe gönüllü olması ile sabah onları zorla işe yolladığımdan beri evde aylaklık yapıyorum.
Televizyonda saatlerdir anlamadığım bir şekilde Scooby Doo var ve Yeontan ve ben Scooby Doo'ya bayılıyoruz. Yeontan Scooby'i kendisine idol olarak görüyor bile olabilir ama ilerde birinin ona aslında çok da benzemediklerini anlatması gerek.
Bölümün bitmesinin ardından credits akarken çalan kapı sesiyle kucağımda uyuyan Tan'ı yavaşça kaldırıyor koltuktan kalkıyor ve daha öncesinde yattığımız yere onu bırakıyorum. İlk geldiği günden beri asla aldığımız yatakta yatmıyor. Benim yanımda, annemlerin yanında, salonda, mutfakta ya da merdivende yani kısacası her yerde uyuyabilir ve bu başına bazen işler açıyor. Mesela su içmeye giderken milyon kez üzerine basılma tehlikesi yaşaması gibi. Ama asla bu huyunu da değiştirmiyor.
Kapının deliğinden baktığımda Namjoon ve Seokjin'i görüyorum. Seokjin işlerini halletmiş olsa gerek ki gelebilmiş buraya. Kapıyı açıyorum Seokjin beni görür görmez sımsıkı sarılıyor. Sevgisini hep bu şekilde açıkça yaşayan birisi. Sevdiklerine onları sevdiğini belli etmekten asla çekinmiyor ama eğer sevmediği biriyseniz de yüzünüze bile bakmaz. İlk tanıştığımız zamanlarda Namjoon'u gizliden gizliye sevdiğimi düşündüğü için asla benimle konuşmamış hatta orda değilmişim gibi bile davranmıştı. Sonrasında öyle bir şey olduğunu anladığında kendini affettirmek için yaptıklarını görmenizi isterdim.
Sarılma seansını bitirdikten sonra ikisini içeri alıyor ve onlara birer kahve kendime ise bir yeşil çay yapıyorum. Elimde tepsiyle ilerlerken odaya girdiğimde gördüğüm sahne kahkaha atmama sebep oluyor. Ve bugün Yeontan hakkında bir şeye daha emin oluyorum. Kim Yeontan Namjoon'u Seokjin'den kıskanıyor. Ve Namjoon nereye geçerse geçsin tam yanına oturarak Seokjin'i ondan uzak tutmaya çalışıyor. Ve eğer Seokjin Namjoon'un yanına oturursa da Namjoon'un kucağına çıkıp sadece kendisi ile ilgilenmesini sağlıyor.
Anlaşılan o ki Yeontan'a anlatmamız gereken ikinci şey bir insana -özellikle nişanlı bir insana- aşık olmaması gerektiği.
Evde geçirdiğimiz birkaç saatten sonra hastaneye gitmek için hazırlanmaya yukarı çıkıyorum. Odama ilerlediğim süre boyunca garip bir şekilde ne giymem gerektiğini düşünüyorum. Kemoterapi seansı için. Ne giymem gerektiğini.
Ya da Jeongguk ile karşılaşırsak üzerimde ne görse beni beğeneceğini. Hayır. Kim Taehyung hayal dünyandan çık. O gün karşılaşmanız hep karşılaşacağınız anlamına gelmez.
İçimde verdiğim savaşı sona erdirmeye çalışırken çareyi düz beyaz bir tişört ve kot pantolonda buluyorum. Daha boyayalı bir hafta olmasına rağmen hafiften dibi gelmeye başlayan saçımı da düzelttikten sonra aşağı iniyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the boy that i danced | taekook
FanfictionYeni bir slow şarkı çalmaya başlıyor ve asla yapmayacağım bir şeyi yapıyorum. Köşedeki çocuğun yanına ilerliyorum. Ve soruyorum. "Benimle dans eder misin?"