Bölüm 8 (Şafak)

5 0 0
                                    

Ağzımda hala kan tadı vardı. Dişlerimin arasından sızan kan, yerde ki eski halıya damlıyordu. Dışarıdan ayak sesleri duyuldu. Kapıya doğru dönüp, ön ayaklarımı gerdirerek yere yaklaştım. Kapı aralandı, en önde Hakan Reis'in kırmızı gözleri, arkasında ise obadan 5 kurt duruyordu. Kapıyı açtıklarında ilk gördükleri sahne, halıya, duvarlara, tavana, bizim üzerimize sıçrayan kan ve yerde parçalanmış bir şekilde bulunan onlarca vampir oldu.

Hakan Reis'ten telaş kokusu alıyordum. Kürklerimiz kan ile yıkandığı ve bu kanın kime ait olduğu uzaktan seçilmediği için telaşı anlaşılabilirdi. Hızlı adımlarla içeri girdi, nefes alış verişinden uzun süre koştuğu anlaşılabiliyordu. Yanımıza yaklaşıp, önce beni daha sonra Yeliz'i kokladı.

O Yeliz'i koklarken aralık kapıdan dışarı çıktım. Şafak sökmek üzereydi. Gece karanlığının yerini sabahın ayazı almıştı. Göz kapaklarım acımaya başlamıştı. Direnmeye hiç niyetim yoktu.

---

Öğle saatlerinde gözlerimi araladım. Çadırda tek başımaydım, aynanın karşısına geçip kendime bir göz gezdirdim. Boğazım hala acıyor, kemiklerim sızlıyordu. Üzerime bir şeyler giyinip dışarı çıktım. Hakan Reis'in çadırına doğru ilerlerken yolda Ahmet'le karşılaştım. Yanıma gelip "İyi misin Okan? Bütün Oba seni konuşuyor sabahtan beri. Dün saldırıya uğramışsınız. Geçmiş olsun." dedi. Konuşmak için aldığım nefes göğsümü ağrıttığından dolayı hırıltıyla "Valla ne yalan söyleyeyim her yerim ağrıyor ama çok şükür atlattık." dedim. 

İlk karşılaştığımız gün çok soğuk ve mesafeliydi Ahmet. Böyle samimi olduğunu görünce kanım kaynadı. "Reis beni çağırmış, işin yoksa beraber gidelim. O da seni görmek isteyecektir mutlaka." dedi. "Aynen. Oraya gidiyordum bende." dedim ve yürümeye başladık. Otağın önünde Yeliz bekliyordu. Önce Ahmet'e sonra bana bakıp; "Babam mı çağırdı sizi de?" diye sordu. Ahmet kafa sallayıp; "Evet fırça yemeyiz inşallah." dedi gülümseyerek. Bir eliyle perdeyi aralayıp. "İnşallah." dedi Yeliz sessizce.

Önden ikisi girip kafalarıyla selam verdiler. Arkalarından ben girdim. Reis bir masada oturmuş elinde bir tebeşirle masaya bir şeyler çiziyordu. Bizi görünce tebeşiri bırakıp bize döndü. "Hoş geldiniz gençler, geçin oturun." diyerek sandalyeleri işaret etti. Selamını alıp oturduk sandalyelere. "Nasılsın Okan? Var mı hala ağrı?" diye sordu. Kafamı sağa sola sallayıp. "Yok Reis az bir şey sızlıyor sadece." dedim. Gülümseyip boynumu işaret ederek "Belli oluyor az bir şey." dedi. 

Yerine oturup. "Neyse çok uzatmadan sizi çağırma sebebime gelelim." dedi. "Okan'ın hazır olmadığını bildikleri için üst üste saldırı deniyorlar. Artık savunmayı bırakıp saldırıya geçmemiz gerekiyor. Buralarda ellerini kollarını sallayarak gezmemeleri gerektiğini anlatmamız gerekiyor onlara. Dün gece saldıranların yakınlarda kamp kurduğunu öğrendik. Hazırlıklarınızı yapın bu akşam saldıracağız." dedi. 

Yeliz gözleri açık gülümseyerek bana baktı. Heyecanlanmıştım. "Sen burada kalıyorsun Okan. Henüz hazır değilsin." dedi. Birden yüzümdeki gülümseme kayboldu. "Neden Reis?" diye sordum. Cevap vermesini beklemeden isyan edercesine devam ettim. "Dün onları kurtaran bendim, odada onlarca vampir vardı fakat Yeliz ile birlikte hepsinin üstesinden geldik. Ben de gitmek istiyorum onlarla." dedim. Gerçekten de öyleydi, dünkü saldırıda hem Yeliz'den hem de Turgut Hoca'dan daha fazla vampir öldürmüştüm. Onaylarmışçasına, kafasını salladı Hakan Reis. "Evet haklısın dün en çok sen savaşmışsın. Fakat kamp alanında sadece dünkü gibi çaylak vampirler olmayacak." Arkasını dönüp masaya doğru ilerledi. Bir eli masada, diğer eli çekmeceyi karıştırır vaziyette bir süre durup, çekmeceden aldığı bir fotoğraf ile arkasını döndü. Yaklaşıp fotoğrafı bana uzattı. 

Fotoğrafa dikkatli bakınca, karanlık bir hücrede zincirlenmiş, dün gördüğüm vampirlerden daha iri, alnındaki damarlar daha belirgin bir vampir vardı. Kollarından çok güçlü bir vampir türü olduğu anlaşılıyordu. Sanırım yapılan işkencelerden ötürü vücudunda yaralar vardı. Fakat yüz ifadesi hiç de acınası değil aksine korkunçtu. Fotoğrafı inceleyip, geri verdim Hakan Reis'e. Gözlerime bakarak konuşmaya devam etti, "İşte bunlar dedi Safkan Vampirler. Bu akşam kampta onlardan da olabilir. Sana zarar vermelerinden korkuyorum. 

Gördüğüm fotoğraftaki yaratık gerçekten korkutucuydu. Yeliz kafasını sağa çevirmiş, Ahmet ise sağımdaki masaya yaslanmış şekilde yüzüme bakarak, vereceğim cevabı merak edermişçesine yüzüme bakıyorlardı. Kafamı kaldırıp Hakan Reis'in gözlerine bakarak "Sürekli bahsettikleri kehanetteki, yıllar sonra bu obayı saklanmaktan kurtaracak kurt, arkadaşlarını bu akşam yalnız göndermez." dedim. Hakan reisin omzunun üstünden baktığımda, duvar saatinin camından yansıyan gözlerimi gördüm. Maviydiler. 

Gözlerime bakarak, yerine oturdu Hakan reis. "Öyle olsun bakalım, belki de haklısın çok temkinli davrandığımız için bu haldeyiz. Sen de onlarla birlikte hazırlan" dedi. Gülümseyerek teşekkür edercesine kafamı salladım. Arkamızı dönmeden geri yürüyerek çıktık sırayla otağdan. Dışarıya çıkar çıkmaz gülümsemem kahkahaya dönüştü. "İşte bu ya geliyorum ben de akşam" diye bağırdım. Gülümseyerek kendi çadırına girdi Yeliz. Ahmet kolumu tutarak, "Akşam seninle birlikte ormanda koşacak olmak beni de heyecanlandırdı. Hadi git de iyice dinlen akşama hazır olalım." dedi. "Daha çok koşacağız beraber." Diyerek boştaki elimle omzunu tuttum. 

Çadırıma girdikten sonra üzerimdeki gömleği çıkardım. Birisi sofrayı hazırlayıp odanın ortasına, yerden 40 cm yükseklikteki tahta yuvarlak masanın üzerine koymuştu. Bir güzel karnımı doyurup, yatağın üzerine uzandım. Yemeğin verdiği ağırlık ve akşamın düşüncesi ile gözlerimi yummuştum. Uyumadan zaman geçmeyecek gibiydi, hem kim bilir, belki de son uykum olacaktı. 

GökbörüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin