"Hyunjung! Baban odasında yok!"
Yaşlı kadının feryadı boş evi dolduruyor. Evlendiklerinden beri yaşadığı bu koca ev artık hapis gibi hissettiriyor.
Oğlu hızlı hareketlerle odasından çıkarken ağzından "Ne?" nidası çıkıveriyor. Babası odasından çıkmayı bırak oturduğu yerden bile kalkmayı beceremeyecek kadar hasta.
İkisi de tüm evi aradıktan sonra yaşlı adamın evde olmadığına karar veriyorlar. Kadının telaştan göğsü ağrımaya başlıyor. Eşinin kendisini hâlâ genç bir delikanlı sandığını biliyor, yine de bir gün kalkıp gidebileceği ihtimalini hiç düşünmemiş.
Oğlu spor ayakkabılarını giymiş evden ayrılırken peşine takılıyor. Aklına gelen ilk yere doğru koşar adımlarla ilerliyor. İskeleye yaklaşınca gözüne ilk çarpan yolun kenarına oturmuş eşi oluyor. Elinde içi papatyalar dolu defterini tutuyor. Gözlerinde yıllardır hiç görmediği bir pırıltı var.
"Jeongin," diyor ne zaman akmaya başladığını bilmediği göz yaşlarını silerken. "Burada ne yapıyorsun?"
Yaşlı adam adını duymasıyla arkasına dönüyor.
"Bakıcı teyze!" diyor, "Buradaki bankları kaldırmışlar. Neden kaldırmışlar?"
Kadın yıllardır aynı olan iskelede gözlerini gezdiriyor, göz yaşlarının izin verdiği kadar.
"Bilmem bir tanem." diyebiliyor sadece.
Oğlu eğilip babasının elinden tutuyor. Ne kadar çabalasa da yaşlı adam ayağa kalkmamakta ısrarcı davranıyor.
"Olmaz," diyor. "Hyunjin gelecek."
Adını duyduğu gibi keskin bir acı saplanıyor kadının göğsüne. Bacaklarından bütün güç çekiliyor sanki. Eşi gibi o da yere yığılıveriyor bir anda.
Şimdi üçü de yan yana denizi izliyorlar.
"Hyunjin gelmeyecek." diyor sakince. Yaşlı olanın kaşları çatılıveriyor birden.
"Yalan söylüyorsun." Cümlesinin sonuna doğru sesi kısılıyor.
Yalan olmadığını kendisi de çok iyi biliyor.
"O öldü." Yaşlı olanın da gözleri dolmaya başlıyor şimdi.
"Ne zaman?" Kabullenişin keskin acısından olsa gerek bunu sorarken gözlerini sıkıca kapatıyor.
"Yıllar oldu. Kırk küsur yıl."
Kadın güç vermek istercesine ellerine uzanıyor yaşlı olanın. Birden etraf onun gibi kokmaya başlıyor. Uzak diyarlardan getirdiği yaz mevsiminin kokusu gibi.
"Sen eşisin değil mi?" Beklenmeyen cevap karşısında kadının gözleri irice açılıyor.
"Evet." diyor, "Hatırlıyor musun Jeongin?"
Yaşlı adamın zihni anılarla dolmaya başlıyor. Yanmış bir ev. Ağlayan bir kız.
Haziran'ın bitişini çok iyi hatırlıyor.
Babasının borcu yüzünden tefecilerin evlerini ateşe verdiğini hatırlıyor. Eşi henüz çamaşırhaneden dönmemişken yaşanıyor bunlar. Genç kız tek bir gecede hem ailesini hem de evini kaybediyor.
Karnında bebeğiyle dul kalmış bu kadına kimse sahip çıkmak istemiyor. Hepsi kendisini baş belası olarak görüyor.
Jeongin hariç.
Ailesinin bütün karşı çıkmalarına rağmen onu evlerine alıyor. Birkaç aya kalmadan evleniyorlar. Kendisini el üstünde tutuyor. Genç kadını sevgilisinin bir emaneti olarak görüyor. Kısa bir süre sonra da karnındaki bebek sağlıklı bir şekilde doğuyor, Hyunjin'in bebeği.
Jeongin bebeği kendi çocuğuymuşcasına büyütüyor. Bazı geceler yatağının başında onu düşünürken buluyor kendini. Babasına çok benziyor. Minik gözleri, düğme gibi burnu ona tıpkı sevgilisini hatırlatıyor.
Üçlü çok uzun bir süre sıkıntılardan uzak sakin bir hayat yaşıyorlar. Jeongin ikisine verebileceği en iyi hayatı verebilmek için yıllarca tüm gücüyle çalışıyor.
Zihni bir yerden sonra yaşadıklarını hatırlamamaya başlayana dek bu böyle devam ediyor.
Önceleri verdiği sözleri unutuyor. Ardından yavaş yavaş isimler zihninden siliniyor. Sonra kimseyi hatırlayamaz oluyor, kendi eşi ve oğlu dahil.
Sadece Haziran'ın varlığını hatırlıyor.
Bir süre sonra kendisini hayatta tutan tek şey bu oluyor. Hyunjin'in geri geleceğini bilmek yaşlı adamın sabah yataktan kalkma sebebine dönüşüyor. Kendisini 60'larda zannediyor. Sevgilisinin gelişi için gün saymaya başlıyor.
Yaşlı adam gözlerini yanındaki ikiliye çeviriyor. Son kez göreceğini biliyormuş gibi yavaş yavaş izliyor. Elleri arasındaki eli son kez okşuyor. Her şeyi son kez yapmanın acelesine kapılmıyor, ikisine de veda edebilmek için yavaş davranıyor. Burnunu oğlunun saçlarının arasına daldırıp kokusunu içine çekiyor. Kestane rengi saçlarına bir öpücük konduruyor. Eşinin elini kaldırıp dudaklarına götürüyor. Kokusunu içine çektikten sonra ona da bir öpücük konduruyor. Ardından dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm ile kafasını oğlunun omzuna yaslıyor.
Haziran'ın gidişiyle beraber artık Jeongin'in de kalmak için bir sebebi kalmıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Merkür Retrosu. hyunin.
Short Story"Bir Merkür Retrosu aldı, götürdü seni benden aniden." hyunin, 1960'lar, 4shot