MEZARLIĞIMI YARATAN, "APTAL DÜNYA"
Bölüm Başlığı: Damien Rice - Cheers Darlin'
*
Diz kapaklarımın üzerinde mezarlığı sevmeyi kesip ayağa kalktım. Efe usulca omzuma dokundu. "Ailen için üzüldüm." dedi omuz silkerek. Üzülmediğini biliyordum. İnsanlar üzüldüğünü söylerdi ölülerin ardından. Annem ölmüştü. Babam yaşam ve ölümün ortasında bir arafta yaşıyordu. Ne yemek yiyebiliyor, zoraki mimiklerini oynatıyor. Beni her gördüğü zaman "Çok büyümüşsün kızım." dercesine ağlıyordu. Konuşamıyordu. Kendini ifade etmek için ağlıyordu. Çünkü insanların kendisini ifade etmesi gerekiyordu. O da öyle yapıyordu işte. Susmak yerine "Üzüldüm." diyordu. Ben ise yaşamaya makhûm edilmiştim.
"Küçük kız kardeşin, yaşasa bugün on üçtü, değil mi?" dedim ona bakarken. "Evet, prensesin bugün doğum günü." deyip gülümsedi. "Henüz saat on ikiyi geçmedi, bence pasta buluruz." dedim ufak bir tebessüm edip. "Bildiğim bir yer var, pastaları da güzel." dedim. O da mezarlığın yanından kalkıp yanıma yanaştı. Telefonunu açıp saate baktı. "Bir saat on altı dakika var." dedi. "Pasta almak için yeterli. Belki buraya gelemeyebiliriz." dedim. "Tanımadığın birisi için en iyi iyilik şu an yaptığın." dedi. Ekledi "İyiliklerin en iyisi..."
Hiçbir şey diyemedim. "Hadi gidelim o zaman." dedi. Kafa salladım gitmek ister gibi. O önden yürüyor. Arkadan ona doğru koşuyordum. Yanına geldiğimde, hızlı adım attığını anlayınca yavaşladı. Adımlarıma ayak uydurdu. Çıplak ayaklarla yeterince hızlı değildim. Ayaklarımın altına batan son taşla yere savruldum. Düştüğümü anlayınca durdu. Bana doğru yaklaştı. "Bir şeyin var mı?" dedi. Kanayan ayağımın altına dokunup, "Acıyor biraz." dedim omuz silkerek. Çünkü, acıyordu.
Eğildi. Ayağımı kavrayıp, kanayan yere dokundu. "Ufak bir çizik." dedi. Sanki acımı üstlenmek istiyormuş gibi, çizikte elini gezdiriyordu. "Gel buraya." dedi elimi omuzlarına yerleştirirken. Beni, hafif bir hamleyle ayağa kaldırdı. Omzundan güç alarak yürüyordum. Uzunca yürüdük. Bir taksiye atladık. Nereye gideceğimizi taksiciye söyledim. Bir kafe, pek fazla bilinmeyen ama olduğumuz yere oldukça yakın... Geç saatlere kadar açık olurdu, çünkü kadın geceleri çalışmayı seviyordu. Gece pastaları yapar, sabah sunardı. Fazla dolu olmaz, dediğim gibi bilinmeyen bir yerdi. Fazla da geliri yoktu kadının, sadece hobisiydi işte pasta yapmak...
Durdu taksi. "Burada bekler misiniz, bizi aldığınız yere bırakmanız gerekecek, saat on iki olmadan." dedim. Hemen indik Efe'yle. Koşarak içeri girdik. "Hoş geldiniz," dedi kadın bizi süzüp. "Eylem?" dedi usulca. "Bayağıdır gelmedin, hangi rüzgâr attı seni buraya?" dedi. "Şey," dedim, yutkundum. "Saat on iki olmadan bir pastaya ihtiyacımız var. Acaba yaptığın pastaların birinin üstüne 'Eylem bugün iyi ki' yazar mısın?" dedim titrerken sesim. Efe dudağının kenarıyla gülümsedi. Saat on iki olmadan, prenses eski haline dönmeden, doğum günü geçmeden.
"Hepsi sipariş yaptığım pastaların," dedi, üzüldüğümü görünce Efe, "Tamam sorun etme, gidelim." dedi. Tam çıkmak için adım atmışken, kadın "Sadece yalan söyledim." deyip gülümsedi. "Tabii ki Eylem ne isterse yaparım." dedi. Annemin arkadaşıydı kadın. Adı Nilüfer. Çok sıradan bir tipti, tek kazancı pastalar, hobisinden daha büyük bir şeydi, kadın işini aşkla yapıyordu.
Efe saate baktığında kadın içeri girdi. Elinde pembe bir pastayla hızlı hızlı geldi. Yazı yazmak için kullandığı kremayı, ucunda kalem gibi bir şeyin olduğu poşete doldurdu.
Yazmaya başladı. "Eylem bugün iyi ki." yazdığında mutluluktan havaya uçtum. "Parasını sonra ödeyeceğim!" deyip hemen sarıldım. "Para istemiyorum küçüğüm, belli ki çok acelen var, hadi koş..." dedi. Pastayı paketleyip hemen verdi. On sekiz dakikamızı almıştı bu. Otuz sekiz dakikamız gitmişti. Kalmıştı otuz sekiz dakikamız. Hemen bindik taksiye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HER ŞEYİNLE, KUSURLARINLA SADECE "SEN"
Fiksi Umumİlk heyecan, sonra ise korku... Beni tanımlıyordu sanki... İlk güzel bir heyecandan ibarettir, sonra ise garip bir korku kaplar tüm vücudunu. Düşünerek atarsın her adımını, her ne kadar adım atacak gücün kalmasa da, adımlarını saymaya başlarsın. Adı...