Kan ter içinde uyanmamla birlikte sinan gözlerime bakıyordu.
"Ne oldu? Neyin var?"
Tedirgin olmuştu.
"hiç, hiç bir şey yok.."
Kendime gelmemle etrafa bakmam bir olmuştu.
"niye buradayım?"
"panik atak."
"hı?"
"panik atak Özge. Panik atağın varmış"
"birde bu mu eksikti? Lanet..."
"neyse,iyi misin?"
"değilim, çıkar beni buradan"
"değilsin çıkarayım seni buradan? Bok musun Özge."
"o ne demek ya?"
İstemsizce gülmüştüm.
"ne bilim işte öyle" oda dediği şeyin farkına varamayıp gülmüştü.burada bir kaç saat daha kalıp çıkmıştık doktorlar psikiyatriden bana randevu vermişti. gitmeyecektim gitmemde. bu zamana kadar bir şey yapamadılar bu saatten sonrada bana bir şey yapamazlardı. Aslında bu sadece psikiyatristlere yönelik bir şey değil hayatımın geri kalanında ve geçmişimde, hiçbir insan oğlu bana yardım edemedi yada belkide ben izin vermedim bilmeyerek. bir insana olan güvensizliğimi tüm insanların üstünde kullanmıştım. öyle olmalıydı çünkü; bir insana olan inancın güvenin kırılınca bütün insanlarında sana aynı muameleyi yapacağını düşünüyor. belkide sadece bana öyle oluyordur? bilemiyorum.
''Direk eve mi gidelim yoksa ..''
''direk eve gidelim''
sözünü tamamlamasına dahi izin vermemiştim. eve gitmek istiyordum.
derin bir iç çekip arabayı evime sürmüştü
Evim... Mert'in bana kendisinden sonra kalan tek hatırası.
Onu çok özlüyorum...
tenine sarılmak varken şimdi toprağına sarılmak, ruhuma ağır geliyordu.
kaldıramıyorum...
Eve gittiğimizde üstüme tekrardan bir hüzün çökmüştü. bütün odaların her birine teker teker girmeye başlamıştım.
mutfağa girdiğimde;
*telefonu masaya bırakıp sandalyeye oturmuştu özge. Mert'se onu pür dikkat izliyordu. ojesinden gözüne sürdüğü rimele kadar inceliyordu. bazen o uyurken onun kirpiklerini sayıyordu saçlarını okşuyordu. ama özge bunların hiç birini hiç bir zaman bilmemişti. Mert öyle sevgisini saklayan bir insandı. ona bir kez bile sevdiğini söylememişti. ama saçlarının çok güzel olduğunu söylerdi, sarılırken omzundan öperdi, öperken kokusunu içine çekerek öperdi. özge için onun sevdiğini söylemesine gerekte yoktu. bu hareketleri onu ne kadar çok sevdiğini anlatıyordu zaten.
''kahve içer misin kuzum?''
''içerim birtanem.''
özge onun ne kadar şekerli içip içmediğini biliyordu ve ona kahve yapıp önüne koymuştu.
koyarken elini tutmuştu özge'nin .
''ellerin üşümüş. ısıtayım mı? ''
yüzüne tatlı bir gülümseme konmuştu cennet bahçesinden çıkan bir gül misali güzeldi.
''ısıt...''
avucunun içine ufak bi buse koyup dudaklarını orada bırakmıştı...
*
''Allahım dayanamıyorum...''
ellerimi yüzüme koyup dizlerimin üstüne çöktüm
''dayanamıyorum Allahım dayanamıyorum dayanamıyorum... yardım et!! ''
evin içinde çığlıkları yankı yapıyordu
ne yapsam ne etsem onu aklımdan çıkaramıyorum Allahım. gelmeyecek birini bu denli hatırlayıp yaşarken ölmek istemiyorum artık. al bu acıyı yüreğimden...
00.08
iyi geceler<3