bilgilendirme yapmak gerekirse, klasik mlb hikayesi. ancak kendi hayatımda yaşadığım bazı olaylarla şekillendirmek istedim. sonuçta herkes kendi ürettiği eserde, kendinden küçük parçalar bırakır...
herkes kendinden başlar hikayesini anlatmaya, ancak ben öyle yapmak istemiyorum. ayrıca ben diğerlerinden farklıyım klişelerine de girmeyeceğim. sadece içimde olan bir devrimden bahsetmek istiyorum sizlere...
eylül ayındayız, okullar açıldı. her şeyi, her zerresine kadar berbat olan ortaokul yıllarımı geride bıraktım, yani bence öyle olmalıydı. o korkunç yazı, hiç bir şey yapmayarak geçirmiştim. şimdi ise yeni bir hayat, yeni arkadaşlar ve daha fazlası... okulun bana verdiği görevlerle ilgilenmeyi severdim. ne kadar olumsuz düşünceli biri gibi gözüksem de, ben de her insan gibi sosyalleşmek, mutlu olmak istiyordum. kabul edildiğim okul, bir hayli uzaktaydı. ilk önce metroya binip, ondan sonra da otobüse binmeliydim. okullar her zaman 1. sınıflara erken açılmıştır. o yüzden 6 eylül sabahı uyandım, saçlarımı taradım, yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. yeterli uykumu almıştım, aynaya bakıp yüzümün her zamankinden daha parlak olduğunu görmüştüm.
hey marinette dupain-cheng! korkmana hiç gerek yok, sen de diğer herkes gibisin, onlardan hiç bir farkın yok, her zamankinden daha fazla gülümse, daha fazla dobra ol ve konuşkan olmaya çalış. arkadaşlara ihtiyacın var!
son bir kez aynaya baktım, sonra üniformamı giyip lacivert converselerimi ayağıma geçirdim. siyah montumu giyip at kuyruklarımı iki yandan sıktım. aynanın önüne gelip kendi etrafımda bir kaç tur döndüm. ve aynaya gerçek bir gülümsememi gönderdim. dışarı çıktım, saat 6.27'yi gösteriyordu. metroya kadar yürüdüm, kartı okuttuktan sonra peron-1 bölgesine gittim. o sırada kulaklığımı takmış, biraz hüzünlü bir şarkı dinliyordum. metro geldikten sonra en köşe yere oturdum, başımı duvara yaslayıp uyumaya karar verdim, sonuç olarak erken bir saatte kalkmıştım. ineceğim yer son durak olduğundan içim rahattı, bir şeyleri karıştırmam zor olacaktı. yaklaşık 25-30 dakika geçtikten sonra durağa vardım. etrafıma baktım, üniformalara dikkat ediyordum, hiç adını duymadığım okullar... sahi, ben nerelere gelmiştim?
yukarı doğru çıkarken benim okulumun üniformasını giyen bir kaç kişi gördüm. yanımda bir çocuk duruyordu, benimle aynı okula gittiğini formasından anladım. gözleri ela/yeşilimsiydi. saçları ise sarıya yakın bir tondu. ben otobüs saatine bakarken, sıradaki otobüsün kalkmasına birkaç dakika kaldığını fark ettim. merdivenleri hızlıca çıkmaya başladım, o da beni fark edip hızlanmıştı, ancak ikimiz de otobüse yetişememiştik. olduğum yerde durup hızlı ve derin nefesler almaya başlamıştım. çocuk ise yanımdan geçip gitti... aslında gün içinde benim okulumdaki insanları da görmüştüm ancak, kimse benim dikkatimi o sarı kafa kadar çekmemişti. otobüs aşırı kalabalıktı, en köşe yere gidip telefonumla uğraşmaya çalıştım, gün hala aymamıştı bile. arada o sarışın çocuğa kayıyordu gözüm.
evet dupain-cheng, eğer gerçekten sosyal ve adı anılan biri olarak geçmek istiyorsan, herkesle utanmadan konuşabiliyor olman gerek. er ya da geç o çocukla konuşmalısın!
diye içimden geçirmiştim. ancak daha okula gitmemiştim, kimin hangi sınıfta olduğunu bile bilmiyordum. yani bana soğuk davranması yüksek olasılıklıydı. gereken ortam daha oluşmamışken, ona şimdi böyle yapmak biraz fazla özgüven patlaması gibi olacaktı,ki ben asla özgüvenli biri olmamışımdır,bu biraz saçma olurdu. o yüzden susmayı tercih ettim.
okula doğru gidiyordu otobüs. her geçen saniye yeni birisi biniyor, ama kimse inmiyordu. bu beni hayli rahatsız etmeye başlamıştı. gideceğim durağa yaklaşırken çantamı zorlukla tek omzuma atıp insanları iterek kapının önüne geçemeye çalıştım. ve başardım gibi. ondan sonra ise otobüsün yarısından fazlası boşaldı. meğerse bu otobüsü öğrenciler çok fazla kullanıyormuş. herkes okula doğru giderken birbirine bakıyordu, dikkatini daha çok kim çekerse, bakışları onda takılıkalıyordu. benim bakışlarım ise, saçını sürekli sola doğru yatırmaya çalışan sarımtırak kafa olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
theater club and freaks | lukanette
Romancebahsedilmemiş, yosun tutmuş duygularımı okyanusun derinliğinden çıkarırken kollarımın altından akan suyu, onun gözleri kadar sevdim.