¹ alpha is here

7.6K 435 213
                                    

Bilgilendirme¡ Bölümü okurken Jeongguk'un vücudu hakkında verdiğim infolara oldukça rastlayacaksınız fakat yine de bir uyarı yapmam lazım. Gerçek hayattaki Jeongguk ile kurgudaki Jeongguk'un vücudu arasında dünya kadar fark var. Burada karakterin boyu daha uzun, oldukça kalıplı. Doğası gereği gün geçtikçe biraz daha gelişiyor. Bilgilendirme bu kadardı.

İyi okumalar.

Tavsiye: Şarkıyla dinlemek daha iyi bir şeçim olabilir.

Gençtim. Kanım hızlı akıyordu. Dengem kesinlikle bozuktu ve duygu durumum bozuk bir plak gibiydi; fakat her şeyden önce, kimliği henüz kesinleşmemiş ancak iki saatten fazla kaldığı her yeri orman kokusuna boğan biriydim. Babam bir alfa, annem ise bir omegaydı. Gözlerini bana dikmişlerdi, dört gözle kimliğimin açıklanacağı ve beni alfalar için açılmış olan okullardan birine yazdırmayı bekliyorlardı. Arkadaşlarım dahi, yakın zamanda onların arasından ayrılacağımı düşünüyordu. Ben ise herkesin yanıldığı ihtimalini dilim varsın varmasın söyleyemiyordum. Nitekim son bir senede gelişen vücudum, kalınlaşan ses tonum ve dediğim gibi belirli zamanlarda yaydığım sert feromonlar alfa olduğumu adeta haykırıyordu. Feromonlar hakkında ayrıntı vermek gerekirse...

Pekâlâ, günlük hayatımda pek fazla konuşmamama rağmen bu konuyu biraz açmak istiyordum. Zira konu feramonlar ve bunun sebebi olunca, dilim pek de ötmekten geri kalmak istemiyordu.

Her şey insanların benim hakkında bir şeyler fark etmeye başlamasından birkaç ay önceydi.

On sekiz yaşındaydım. Lisemin son senesindeydim ve okula gelmeden önceki yaz çoktan sınıfların yarısı omega-alfa-beta sisteminin getirdiği ayrıma uğrayıp kendi türleri için hazırlanmış okullara gitmişlerdi bile. Haliyle gergindim, ailemin dikkati beni diken üstünde hissettiriyordu ancak yine de henüz kimliği belirlenmemiş iki yakın arkadaşım beni yatıştırmak için hemen yanıbaşımdalardı. En azından sömestır dönüşü onlar sayesinde benim için daha az gerici geçmişti. Tam puan.

Derken okulun ikinci günü kapıdan içeri biri girdi. Yepyeni bir yüzdü. Sarı, yumuşak saçları daha o sınıfa girer girmez rüzgarla birlikte nahifçe geriye savrulmuştu. Pek uzun değildi, kalıplı da değildi; ürkütücü hiç değildi. Haliyle o minik bedeniyle öğretmen masasının başına kadar yürüyüp elindeki bilgisayar çantasını bırakana, bize dönüp kendini tanıtana kadar kimse onun yeni hocamız olduğunu iddia edemezdi.

En arka sıradaydım o ismini söylediğinde ve bakışlarını sınıftaki bütün öğrencilerin üzerinde tek tek gezdirdiğinde. En arka sıradaydım evet ama öyle bir etkisi olmuştu ki o an üzerimde, dibimde dikilip ismini kulaklarıma fısıldasa bu kadar etkileyemezdi belki de beni. Dumura uğramıştım. Gözleri bana sadece birkaç saniye kadar değmişti ama ben oturduğum yerde helak olmuştum. Kulaklarım uğulduyordu, kalbim ağzımda atıyordu ve o kadar gerilmiştim ki biri gelip bana dokunsa tahtadan farksız olduğumu söyleyebilirdi.

İki ders boyunca ondan bir an bile gözlerimi ayırmadım. Anlattığı ders Yönetim'di. Sınıfsal ayrışmada esasında yönetim alfaların elindeydi. Yine de onu o kadar dikkatle dinledim ki, yaklaşık on dakikada bir omegalara bu konuda da oldukça hassas davrandığını fark edebildim. Tekerrür ediyordu, konuyu sistemden dolayı alfalar üzerinden anlatmaya çalışsa bile ara sıra duraksıyor ve dünyadaki bazı omega yöneticileri örnek vererek esasında sistemin yanlış ilerlediğinden yakınıyordu alttan alttan.

Anlamıştım. Düşük bir ihtimalle yanılıyor olabilirdim ancak; Park Jimin bir omegaydı. O minik bedeninin hareket etme tarzından, yüzünü çevreleyen ilahi ışıktan dahi anlaşılabilirdi bana göre bu.

peaches in the forest¡ jikook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin