dos

242 27 13
                                        

"Kaç defa söyleyeceğim seni bir daha bale yaparken görmeyeceğim diye, ha?" Jeongguk, sinirlendiğinden dolayı titreyen dudaklarını ısırırken karşısında dikilen ve oldukça öfkeli gözüken babasına bakıyordu. "Sözümü dinlemen için canını mı yakmam gerekiyor, Jeongguk?"

Kaşlarını çatan babasının yüzünde gezinen bakışlarının odağı bu kez artık ona küçük ve boğucu gelmeye başlayan odanın tavanı olmuş, göz pınarlarında biriken yaşların akmaması adına kendini sıkmaya başlamıştı.

"Ben de kaç defa söyleyeceğim bu artık benim hobim olmaktan çıktı, bu işi yapacağım ben diye. Annem ve senin ne düşündüğünüzü önemsemiyorum."

Henüz 15 yaşındaydı ve ailesinin onun baleye ne kadar bağlı olduğunu fark edip bunun gelip geçici bir heves olmadığını anlamalarını istiyordu ama nafileydi. Babası elinde tuttuğu pointleri sıkıp kaşlarını havalandırırken sanki Jeongguk'tan ona kafa tuttuğu için bir özür bekliyor gibiydi ama oğlunun bunu yapmayacağını da tahmin etmesi gerekiyordu. Jeongguk, her ne kadar küçük olsa da her zaman inandığı ve sevdiği şeylerin arkasında durur; kendini ve onları savunmaktan da çekinmezdi.

"Bizim ne düşündüğümüzü önemsemiyorsun öyle mi? Bunları," dedi elindeki pointleri havaya kaldırırken. "Bunları çöpe attığımda yenisini alabilecek ve devam edebilecek misin bakalım."

Bu sefer kaşları çatılan Jeongguk olurken, babasının bunu gerçekten yapmayacağını ümit ediyordu ama babası bir şey derse yapan birisiydi bu yüzden çareyi ellerini havaya uzatarak pointlerini almaya çalışmakta buldu ama babası onları arkasına sakladığında bu çabası sonuçsuz kalmıştı. Derin bir nefes alıp verirken, Jeongguk istemsizce sinirle güldü. Daha 15 yaşındaydı ve resmen sinir hastası olmasına ramak kalmıştı.

"Ayakkabılarımı ver." diyerek babasına emir verdiğinde gösterdiği cesaret yüzünden kendini tebrik ediyordu içten içe. Babası ağzını açmış bir şey söyleyecekken odaya giren annesi ne olduğunu sormuş ama onlar söylemeden yüzlerindeki ifadeden ve kocasının arkasında sakladığı ayakkabılardan ne olduğunu anlamıştı.

"Yine mi..." dedi sıkıntıyla. Tıpkı kocası gibi o da Jeongguk'un baleye olan düşkünlüğünü desteklemiyor aksine saçma buluyor ve yaşıtları gibi en azından bilgisayar oyunları oynamasını falan istiyordu.

"Şunları çöpe at." Babasının, annesine uzattığı ayakkabılar ile artık sabrı taşan Jeongguk onlara doğru bir adım atıp ayakkabılarını almaya çalışırken babası kolundan tutmuş, neredeyse sinirden yerinden çıkacak gözleri ile Jeongguk'a bakmıştı.

"Jeongguk, kendine gel. Sen bir kız değilsin, duydun mu beni? Bale de ne, ha? Sen bir erkek çocuğusun, bale yapmak da ne demek. Bizi de kendini de rezil etmeyi kes. Son kez söylüyorum, bir kez daha bu aptal ayakkabıları elinde, ayağında göreyim...Seni kapı dışı ederim, anladın mı beni?"

Oğlunun bileğini ne kadar sıkı tuttuğunu ancak bırakınca fark etmiş, buna rağmen hiçbir şey demeden hışımla odadan çıkmış Jeongguk ve annesini yalnız bırakmıştı.

"Baban haklı, Jeongguk. Neden sen de yaşıtların gibi bilgisayar oyunları falan oynamıyorsun anlamıyorum ki." Elindeki ayakkabılarla beraber o da odadan çıkmadan önce son bir defa daha söylenmişti. "Nerede yanlış yaptık?"

hiriendo, curando, amandoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin