Yorgun geçen bir provanın ardından sırtının acıyacağını umursamadan kendini soğuk zemine bırakmıştı Jeongguk. Aslında şu an vücudundaki ağrı, hissettiği ruhsal yorgunluktan daha fazla harap etmiyordu bedenini. Saat gece yarısını henüz birkaç dakika geçerken burada olmak için doğdum dediği yerde, opera binasındaki çalışma odalarından birindeydi, ondan başka kimse kalmamıştı. Diğerlerinin kafa dağıtmak için pazar günlerinin klasiği haline gelen soju gecesi teklifini basit bir omuz hareketi ile reddetmiş, yerdeki su şişesinden birkaç yudum almıştı. İçinden ne kadar samimiyetsiz olduklarını geçirdi. Hepsi, ellerine geçecek ilk fırsatta baş balet olabilme umuduyla birbirinin kuyusunu kaymaktan çekinmezdi oysa. Şimdi bu, destekleyici arkadaş tavırları sadece güldürüyordu Jeongguk'u. Duvarı tümüyle kaplayan aynaya döndüğünde kapıdan çıkmak üzere olan Jimin'le gözleri kesişti. ''Herkes hata yapar, Jeon. Takma kafana bu kadar."
Jeongguk'un içtiği birkaç yudum sayesinde nemlenmiş dudaklarından önce alay barındıran bir 'hah' çıkmış sonra da dudakları konuşmak için aralanmıştı. "İşine bak, Park."
Son derece ciddi çıkan sesine karşılık Jimin de onun gibi alayla gülümsemiş, bir şey diyecek gibi gözükse de demeden çıkıp gitmişti.
Sadece küçük, birkaç saniye dalgınlığın neden olduğu bir hataydı. Belki, "Yapamıyorum işte." diye söylenip diğer herkesin dikkatini dağıtmasaydı fark edilmeyecek kadar küçük bir hata. Sonra bunun için kendine ayrıca kızdı, çünkü rakibi olan arkadaşlarına, özellikle Park Jimin'e karşı güçsüz görünmüştü. Şimdi mutlaka akıllarından onu nasıl çoktan eledikleri geçiyor, belki ona gülüyorlardı bile. Hatta belki de gidecekleri mekandaki ilk konu başlıkları Jeongguk ve olmayan profesyonelliği olacaktı. Nasıl becermişti ki tüm çalışmalarını, uykusuz gecelerini "kendince" bok etmeyi? Bilmiyordu. Bilmiyor olması onu çok daha sinirlendiriyor, dikkatinin çok daha fazla dağılmasına sebep oluyordu. Sırf bu yüzden burada, programlarını 5 defa daha tekrar etmiş ve yüzünden akan ter damlaları yere düşecek hale gelene kadar devam etmişti. Saatler birbirini kovaladıkça dikkat dağınıklığı ve artan stresi çok daha fazla hata yapmasına sebebiyet verdi. Başını aynaya yasladığında hızlı alıp verdiği nefesleri, aynaya yansıyan kendisini görmesini zorlaştırıyordu. Kendine gelebilmek adına kafasını birkaç kez önündeki aynaya vurdu. Bir şeyler yanlış gidiyordu. Hata yapmaktan kaçarken çok daha fazla hataya düşüyordu sanki. Tüm hareketleri, tüm adımları unutmuş aynadaki oluşan buğu gibi beyni de bulanıklaşmış, sislenmişti. Boş çalışma odasında 'Odaklan' diye bağırdığında sesinin yaptığı ekodan birkaç saniyeliğine ürkse de iyi gelmiş gibiydi. Şimdi ise sadece soğuk zeminde uzanıp nefes alış verişlerinin düzene girmesi için kendine zaman tanıyordu. Aslında kalkmak istese dahi bacakları ve kolları onu yarı yolda bırakıp düşmesine sebep olacaktı. Onlara da kendi gibi birkaç dakika izin verdi.
Gergin hissediyordu. Yorgun, stresli ve en çokta aç. Bir yerde düşüp kalmadan bir şeyler yesem iyi olacak, diye düşündü. Asla aksatmadığı sıkı bir beslenme programı vardı. Olası bir kilo kaybı ya da alımı şu an en son istediği şeydi. Sabah kahvaltısında bir dilim kepek ekmeği ve klasik kibrit kutusu büyüklüğündeki peynir ve türevi şeyler ile gününe başlıyordu. Eğer ondan önceki gece, provasında iyi bir iş çıkardığını düşünüyorsa ancak o zaman yanına bir, en fazla iki çikolata parçacıklı kurabiyelerinden ekliyordu. Öğlenlerinin vazgeçilmezi tavuklu salatasını her daim geceden hazırlıyor buzdolabına atmayı ihmal etmiyordu. Her şeyi düzenli ve sayılıydı. Ne bir eksik, ne de bir fazla olmalıydı. Odaklandığı şey buydu, görüntüsü bozulamazdı. O, bir yıldır en sükseli oyunların birinde baş balet olma hayaliyle yanıp tutuşuyordu. Evet belki, sahnede tek başına olmayacaktı; daha önce solo performanslarda da yer aldığı olmuştu. Ama bu. Bu onun için çok farklıydı. Başta olacaktı. Hayal ettiği gibi her hareketini takip eden bir ışık ve arkasında onun adımlarını takip edecek dansçılar.
![](https://img.wattpad.com/cover/184742479-288-k126982.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hiriendo, curando, amando
Fanfictionwhat doesn't destroy you leaves you broken instead