Ne düşünmem gerektiğini veya ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Tek bildiğim kendimi izlediğim filme çok kaptırmış olduğumdu. Sadece film olduğunuda biliyordum ama yinede o kadın gibi hissetmek zorundaymışım gibi hissediyordum.
Ne hissettiğimi soracaksanız sadece korku. Evet sadece korku hissediyorum. O kadın gibi olmaktan çok korkuyordum. Saçmalıyorum belki ama dediğim gibi kendimi filme çok kaptırmıştım.
Hayatın bize sunduğu tek şey korkularımız değil miyidi zaten? Sen neyden korkarsan hayat sana onu vermekten asla çekinmezdi. Asla ama asla acımazdı ve seni yerle bir ederdi.
Oturduğum terastaki rahat sandalyede oturup yağmuru izliyordum. Teras kesinlikle sade ve şıktı. Birkaç siyah ve kına yeşili sandalye ve önündeki cam masalarla güzel bir görüntü oluşturuyordu. Siyah ve kına yeşili bu kadar uyumlu olmamıştı hiç.
Partiye gelmiş ve Yoongi Hyung'un Bay Kwon ile ilgilenmesi sonucunda sıkılıp kendimi dışarı atmıştım. Yağmur çok şiddetli yağıyordu. Sanki dünya üzerindeki tüm pislikleri temizlemek istiyormuş gibi...
Terasın açık penceresi soğuk havayı içeriye buyur ediyordu. Çok üşüyordum ama partiyede gitmek istemiyorum. Kollarımı etrafıma dolayıp ısınmaya çalıştım. Ama ne kadar başarılı olacağım muammaydı.
Acaba Yoongi Hyung ne yapıyor şuanda? Yağmuru onunla beraber izlemek istiyordum. Yağmur yağarken uzaklara dalan gözlerini ve farkına varmadan büzdüğü pembeliklerini görmek istiyordum. Onu seviyordum. Hemde çok seviyordum. Bana her yaklaştığında atan kalbimi ve onun yüzünden pembeleşen yüzüme rağmen seviyordum. Tüm benliğimle,tüm hücrelerimle...
Soğuk havanın etkisiyle titreyen vücudum hiç iyi şeyler olmayacağının göstergesiydi. Hasta olmam benim için berbat olurdu. Çünkü iyileşene kadar Yoongi Hyung işe gitmeme izin vermezdi. Buda onu göremeyeceğimin göstergesiydi. Ama herşeye rağmen kalkmak ve gitmek istemiyordum. Tek istediğim yağmuru izlemek ve Yoongi Hyung'un yanıma gelip beni kollarıyla ısıtmasıydı.
Üzerime örtülen örtüyle irkilip arkamı döndüm. Gördüğüm yalancı kızgın suratla hafifçe kıkırdadım.
"Hyung, kaşlarını öyle çatınca korkunç olmuyorsun."
"Hadi ya! Peki ne oluyorum böyle?" En yakınımdaki sandalyeye oturarak sorduğu soruyla önüme dönüp kısık sesle yanıtladım.
"Şirin." Beni duyduğunu biliyorum ama cevap vermemiş sadece dudaklarını hafifçe germişti. Cevap vermemesi benim için iyiydi aslında utançtan ölmezdim böylelikle."Neden buraya geldin? Hava çok soğuk Jungkook üşütüp hasta olabilirsin." Ah! Beni düşünen bu halleri.
"Parti sıkıcı olmaya başlamıştı bende yağmuru izlemenin iyi bir fikir olduğunu düşündüm." Yüzü güzel bir ifadeye büründü. "Ve merak etme Hyung artık üşümüyorum." Üzerimdeki örtüyü gösterek şirin olduğunu düşündüğüm bir gülüş ile omuz silktim.Ayağa kalkan Yoongi Hyung ile bakışlarımı ona çıkardım. Meraklı bakışlarıma cevaben konuştu.
"Kahve ister misin?"
"Olur Hyung." Içeriye girip elinde iki fincan kahve ile geri döndü. Birini bana verip kendi yerine tekrar oturdu.Içtiği kahve ile yüzü huzurlu bir hal aldı sevdğim adamın. Onu huzurlu ifadesine bakarken bende iliklerime kadar huzuru hissettim. O böye huzurlu ve yanımdayken nasıl hissetmezdimki? Yağmuru izleyen yüzü ve büzdüğü pembe dudaklarıyla o kadar mükemmel duruyorduki bir kere daha aşık olmaktan kendimi alamadım. Yoongi Hyung benim için mükemmeliyetin vücud bulmuş halliydi. Her hareketi kusursuzdu. Minik burnu,ince gözleri, tek tek sıralanmış kirpikleri, beyaz teni ve pembe dudaklarıyla Tanrı'nın üzerinde çok durduğu belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALZHEIMER (YoonKook)
Fanfiction"En acı olanda ne biliyor musun hyung?" Gözümdeki yaşı usulca serbest bıraktım "En acı olanda seni unutacak olmam sevgilim.?