Aslında o kadar da acımıyordu. Bir elimde pasaport ve uçak biletimi diğer elimle ise valizimi tutarak hava alanında düz bir şekilde, bakışlarım gözlerime bakanları üşütebilecek kadar soğuk adımlarım kendimden emin bir şekilde ilerliyordum. Hastaneden taburcu olunca 1 ay psikolojik tedavi görmüştüm ve kendimi daha iyi hissediyordum. Ama bu onunla aynı şehirde yaşamaya katlanacağım anlamına gelmiyor. Bırakın aynı şehirde yaşamak aynı ülkede bile olmaya tahammül edemiyorum.Bir karar verdim ve sonuna kadar da bunun arkasında duracağım. Tek başıma Londra'ya gidip hayatıma orada devam etmek istiyorum. Uçağımın beklediği yere gelip son kontrolü de geçtikten sonra bana ayrılan koltuğa geçtim. Diğer insanları umursamadan kulaklıklarımı takıp sakinleştirici bir müzik açtıktan sonra kitabımı çıkartıp kaldığım yerden okumaya başladım. Kalkışa geçtiğimizde camdan son kez Türkiye'ye bakıp herşeye ve herkese içimden hoşçakal diye bağırdıktan sonra kitabıma devam ettim.
İniş uyarısıyla birlikte kulaklığımı çıkartıp kitabımla birlikte çantama koydum. İndiğimiz zaman gördüğüm ilk taksiye binip önceden kiraladığım evime doğru yola çıktım.
Anahtarı çevirip eve girdim. İnternetteki fotoğraflarından daha büyük gözüküyordu ve şükürler olsun ki temizdi. Eşyalarla aslında şirin bir evdi. Yani beni idare ederdi en azından bir ev tutana kadar kalabilirdim. 3 odası vardı ve mutfağı da gayet genişti. Kendime bir kahve yapıp cam kenarındaki koltuğa oturdum. Yine uğraşıcak bir işim kalmadığı zamanlarda aklıma gelen düşünceler yine teker teker gelmeye başladılar. Gözümden bir damla yaş geldi ve o damlaya bir sel eşlik etti. Sonra komşuların ne düşüneceğini umursamadan haykırarak ağlamaya başladım. Sürekli aklıma Ahmet ile tanışmamızdan başlayarak boşanmamıza kadar olan bütün anılar sırayla kendilerini unutmamam için gözümün önünden geçmeye başladı. Gözümde canlanan bu anılar elimdeki kahve fincanını duvara fırlatana kadar devam etti.
Duvardaki açık kahverengi lekeyle birlikte kendime geldim. Biraz daha oturup nefesimi düzenledikten sonra kalkıp bir bez aradım.
15 dakika sonra lekeyi çıkarmayı başarmıştım. Ama tekrar zihnimin kötü anılarla dolmasını istemediğim için bütün evi silip süpürdüm. Bütün ev temizlendiğinde benim adım atacak halim de kalmamıştı. Bu nedenle yatağıma yatıp uyudum.
Yine o soğuk hastane odasında kolumda serum yatıyorum. Yine ne oldu acaba? Ahmet içeri girdiğinde hemen yanıma gelip elimi tuttu.
"Çok korktum birtanem neden sözümü dinlemiyorsun."
"Ama okuldaki çocuklardan birisi merdivenlerden düşmek üzereydi tutmasam vicdanım sızlardı."
"Ama o çocuk yüzünden senin ve bebeğimizin hayatı tehlikeye girdi lütfen dikkat et."
Tam o sırada doktor içeri girdi.
"Maya Hanım bu sefer ucuz kurtuldunuz bebeğiniz ve siz gayet iyi durumdasınız." bu sözlerle birlikte tuttuğum nefesimi verdim.
"Ancak..." içimden ne olur kötü birşey olmasın diye dua etmeye başladım.
"Bebeğiniz çok tehlikeli duruyor eğer kendinize dikkat etmezseniz düşük tehlikesi çok yüksek."
"Siz hiç merak etmeyin doktor bey bundan sonra daha dikkatli olacağım söz veriyorum." sonra çıkış işlemlerini tamamlayıp neşeli bir şekilde evimize döndük.
Uykumda bile beni rahat bırakmayan anılar yüzünden yine yataktan ağlayarak ve terden sırılsıklam bir şekilde kalktım. Ama bu umrumda bile değildi. Umrumda olan şey doktora ve kendime verdiğim sözü tutamamam, bebeğimi koruyamamamdı. Sabaha kadar hiç durmadan ağladım en son güneş doğarken uyuya kalmışım...
Sabah başımın ağrısıyla uyandım bugün iş aramaya başlamam gerekiyordu. Hemen hazırlanıp dışarı çıktım. İstanbul'da 0-6 yaş arası çocuklara eğitimi veriyordum. Şimdi ise Londra'daki bir kreşin önünde içeri girmek için heyecanımın geçmesini bekliyordum. İlk iş görüşmem olmamasına rağmen çok heyecanlıydım. Derin bir nefes alıp içeri girdim. Sekretere ismimi söyleyip çağırılmayı bekledim.
Müdür beni çağırınca hemen yanına gittim. Çıktığımda mutluydum çünkü kontenjan eksiklikleri olduğu için beni hemen yarın başlatacaklarını söylemişlerdi bu konunun çabuk bitmesine sevinmiştim. Biraz ev için yiyecek alışveriş yapıp eve döndüğümde hava çoktan kararmıştı. Zaten yarın işteki ilk günüm olduğu için aldıklarımı yerleştirip erkenden yatmaya karar verdim.
Sabah alarmın gıcık sesi ile uyandım. Hemen üstümü giyinip gerekli eşyalarımı yanıma aldıktan sonra dışarı çıktım. Bütün gün yeni öğrencilerimle oyunlar oynayıp etkinlik yaptım. Beni sevdiklerini düşünüyordum. Dilimi geliştirmek için üniversitede öğrenci değiştirme programıyla Amerika'ya gittiğim için ingilizceyi kendi dilim gibi konuşabiliyordum. Bu nedenle hiç zorlanmadım. İlk iş günüm bitmek üzereydi. Kapının önündeki servislere çocukları bindirdiğimde ben de evime gidebilecektim. Servise binenleri gönderdikten sonra ailesi alıcak olanlarla birlikte ailelerini beklemeye başladık. Son öğrencim Adely ile birlikte tam bir saatlik beklemenin ardından bir araba okulun önünde durdu. İçinden hemen hemen benim yaşlarında bir adam indi. Adely adamın boynuna atladı.
"Kusura bakmayın geç kaldım sizi de bu saate kadar beklettik özür dilerim." gerçekten de mahcup görünüyordu.
"Pekala, önemli değil ama bir daha olmazsa çok sevinirim iyi geceler." gülümsedi.
"İyi geceler bu arada ben Adely'nin dayısı Jacob."
"Tanıştığıma memnun oldum. Bende Maya."
"İyi günler Maya hanım. Bende tanıştığıma memnun oldum."
Adely 'in montunun fermuarını çekip dayısına teslim ettim. Onlar da arabaya binip gittiler. Jacob çok kibar biri gibi görünüyordu. Ve gülümsemesi çok içtendi.Benim de bir işim kalmadığı için arabama binip eve gittim. Çok yorgundum bu nedenle hemen pijamalarımı giyip uykuya daldım. Tabi bu kabuslarla nasıl uyuyabilirdim? ..... Bilmiyorum.
Not: Kısa olduğunu biliyorum özür dilerim diğer bölümler daha uzun olacak ve hala sıkıcı konulardayız. Yavaş yavaş açılıcaz umarım bu süreçte beraber oluruz. Görüşürüz... ;*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ankâ Kuşu
Roman d'amourGenç, bebeğini kaybetmiş ve yeni boşanmış bir kadın. Herşeye, hayatına, en önemlisi geçmişine perde çekiyor. Hayata yeniden başlıyor... Tıpkı bir Ankâ Kuşu gibi...