Herkesin ağzından inatla düşmeyen bir kelime vardır 'sevgi'. Sevgiye inat nefret duyuyorum bu dünyaya. Sevgi denilen şey insanların kendilerine his bulmak amacıyla uydurduklarından sadece biridir. Sevgi, aşk bunlar sadece kelime fazlalığından farklı birşey değillerdir. Bunların tek karşılığı 'bağımlılık'tır. İnsan, yanında olana bağımlı olur, o kişi gittiğinde ise kendini boşlukta hisseder. Sadece bunca zamandır yanında oluşuna bağımlı olmuştur. İnsanlar kelime zırvalığı dışında hiçbir şey yapmaz.
Önüme çıkan araba, direksiyonu kırmama sebebiyet verdi. O an fark ettim yanımdaki kişinin hala susmamış olduğunu. Az önce flörtleştigi çocuktan bahsederek beni düşüncelere yoran adam, şimdi ise çok farklı konulardan bahsediyordu. Söylediklerinden tek bir kelime dahi dinlememiştim ancak o sırada adımı seslenmesi ile göz ucuyla yüzüne baktım. Turuncu saçlarını sinirle karıştırarak;
"taehyung! Dikkat etsene kaza yapacaktın. Hem sen beni dinlemiyor musun?" diye sitem etti.
Ben seni ne zaman dinliyorum ki...
"Üzgünüm hyung dalmışım. Tekrar eder misin lütfen"
Sinirle kafasını bana çevirse de alışıktı benim bu hallerime. Üstelemeden yine gözlerine Işıl Işıl bir ifade ekledi ve konuşmaya devam etti."Hadi ama tae. Hem ameliyatlardan kafanı kaldıramıyorsun. Azıcık gel takıl bizimle"
"Hoseok hyung böyle şeylerden nefret ediyorum. Neden sürekli ısrar ediyorsun."
Partiler, partiler bizim eğlence meraklısı hyungumuzun asla çıkmadığı şu partiler...
Kendisi de bir doktor olsa bile asla eglenmekten hiç çekinmez. Hastane dışında kalan tüm vaktini gezmeye, partilere ve eğlenceye (!) yatırırdı. Ve benim bundan ne kadar nefret ettiğimi bilse dahi beni buna zorlardı. Nefret ediyordum çünkü insanlarla tanışmak, konuşmak ya da cinsel temasa girmek istemiyordum. Çünkü insanlardan da nefret ediyordum. Ancak çok konuşan hoseok adlı hyunglardan daha çok nefret ediyordum."Tamam hyung tamam yeter ki sus" diyerekten yoluma odaklandım. O ise yanımda, şarkının sesini daha da çok açarak dans etmeye başladı. Hyung mu demiştim (!) O hala bir çocuk.
-------------
Standart bir iş temposunun ardından hoseok'u eve getirmiş ve yine onun zoru ile hazırlanmıştım. Partinin konumuna ilerlerken her zamanki gibi durmadan konuşuyordu. Konuşmak onun için bir terapiydi aslında, insanları mutlu etmeyi seviyordu, bunun için doktor olmuştu. Benim aksime...
Arabayı yol kenarına düzgünce konumlandırmıştım -digerlerine oranla-. Arabadan inip beni zaten beklemekte olan hoseokun yanına gittim. Elimi tutup beni içeri yönlendirdi. Normaldi bu halleri. Elimi tutması bir aşktan uzak, bir anne hissiyatıydı onun için. Bende umursamazdım zaten böyle şeyleri.
İçeri girdiğimizde zaten beklenen misafir olan hoseoku kucaklamalarla karşılamışlardı. Bense kimseye temasta bulunmadan bir kafa selamı ile hoseoka yaklaşmış, müziğin sesi yüzünden biraz bağırarak "ben bar tarafindayım" demistim. Kafası ile onaylayarak, birkaç saniyeliğine arkamdan bakmıştı.
Barmen oturduğumu görmesi ile konuşmasını yarım keserek yanıma geldi."Bir viski lütfen"
"Çarpmasın, daha partinin başındayız"
Karşılığı ile yüzüne dikkatli bir şekilde baktıgım çocuğun ilk dikkatimi çeken yeri dudakları olmuştu. O kadar biçimli ve dolgunlardı ki dikkatini çekmemesi için kör olman gerekiyordu. Şirin tipine bakıldığında sıfır kollu tişörtünden gözüken dövmeleri ona daha asi bir hava katmıştı.
"Çarpmaz" dedim o viskiye uzanırken.
Sen bilirsin dercesine bakan bakışları ile içkiyi önüme koyup diğerleri ile yarım kalan sohbetine geri döndü.
Viskimin bitmesi üzerine iyice kalabalıklaşan toplulukta gözlerim hoseoku aradı. Yine etkileyici dans yetenekleri ile kendine hayran bıraktıgını gördügumde yüzümde ufak bir gülümseme ile onu izledim. Cidden göz alıcıydı...İnsanları izledim, kendini delirmişcesine oradan oraya vuruyorlar, birbirleri ile yiyişiyor, kulak patlatan müziğe ayak uyduruyorlardı.
Gözlerim ve kulaklarım buna daha fazla katlanamayacağını bağırırken, ayaklarım bağımsız bir şekilde dışarı yöneldi. Büyük bahçede birkaç grup insan vardı. Çitlerin oraya yönelip yaslandım. O sırada dikkatimi, gözlerini üzerime dikmiş olan çocuk çekti:
Burnundaki solunum cihazına rağmen sigara içiyordu. Hafif uzun olan saçları nemli gibiydi. Bacaklarına yapışan siyah pantolonun üzerinde giydiği salaş beyaz gömleği içine sokmuş ve düğmelerini yarıya kadar açmıştı. Etkileyici bir havası vardı.Yanına doğru ilerlememle şaşırsa da pek bozuntuya vermemiş, bakışlarını üzerimde tutmaya devam etmişti.
"Sigara içmen, solunum cihazına ihanet
değil midir?"Diyerek elindeki sigarayı almış ve içime çekmiştim. Ciğerlerimi dolduran nikotin başımı döndürmüştü.
"Dudaklarının rengi tüm kırmızılara ihanet değil midir?"
Aldığım karşılık ile silik bir gülümseme takınarak sigaradan bir kez daha çekip yere attım ve üzerine basaraktan arkamı döndüm. İçeri attığım adım ile hoseokun elimi tutarak bizi dışarı koşturması eş zamanlı olmuştu.
Beni arabanın içine atıp, hızla arabayı çalıştırmıştı ve arkamızdaki evi gözden kaybetmemizi sağlamıştı. Aniden kopan kahkaha ile şaşkınlıkla yüzüne bakmıştım."Hyung ne oluyor!"
Kahkahalarının arasından "sanırım birini fena benzettim" dedi ve gülmeye devam etti.
Cidden bazen nasıl doktor olduğuna anlam veremiyordum...------
Eve vardığımızda o kadar danstan, gülmekten , kavgadan sonra bile yüzünde bir gram yorgunluk görünmüyordu. Ben yarın ameliyatımın olduğunu söyleyerek yatmaya giderken o eline aldığı içki ile film açmaya çalışıyordu.
"Yarın işe gideceksin, çok içme"
Dediklerimi umursamadan el salladı. Bense uyumak için odama giriş yaptım. İyi geceler...
**********************************
Anlık bir özgüven ile ilk ficimi yayımlıyorum. Çokta bir beklentim yok açıkçası ancak birileri severken okursa ne mutlu bana... Taekookla kalın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑳𝒂𝒔𝒕 𝑩𝒓𝒆𝒂𝒕𝒉
Fanfiction"Sigara içmen, solunum cihazına ihanet değil midir?" Diyerek elindeki sigarayı almış ve içime çekmiştim. Ciğerlerimi dolduran nikotin başımı döndürmüştü. "Dudaklarının rengi tüm kırmızılara ihanet değil midir?"